Halis Hoca’nın İhsan Şenocak’a İkinci Cevap Videosuna Eleştiri
-A A+A

Halis Hoca’nın İhsan Şenocak’a İkinci Cevap Videosuna Eleştiri

بسم الله الرحمن الرحيم، الحمد لله رب العالمين، والصلاة والسلام على رسولنا محمد وعلى آله وصحبه أجمعين

Videonun tasavvuf bölümüne kadarki kısmıyla alakalı 3 husus üzerinde kısaca durmak istiyorum:

1) Halis Hoca’nın ilk 22 dakikalık konuşmasının hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Buradaki bütün söylediklerini ve naklettiği ulema sözlerini zaten İhsan Şenocak da kabul ediyor. Mesela Şenocak bildiğim kadarıyla Edip Yüksel’i ve tarihselci Mustafa Öztürk’ü tekfir ediyor. Şimdi Şenocak bunların La ilahe illallah dediklerini veya namaz kıldıklarını görünce artık bunlara müslüman der mi? Veya Şenocak kendisini İslam’a nisbet eden Kemalist birinin Kelime-i Tevhidi söylediğini duysa, kâfir olduğuna inandığı bu kimseye bu sözü dedi diye müslüman hükmü verir mi?

İsimlere takılmayın. Demek istediğim o ki, Şenocağın da Kelime-i Tevhidi söylediği ve namaz kıldığı halde tekfir ettiği pek çok kimse var. Şenocak bu kimselere, kendisiyle müşrik ve kâfir oldukları küfür ve şirklerini terkedene kadar müslüman demez.

Burada Halis hoca’nın, -Ahmed el-Hazimi, Ebu Meryem el-Mihlif, Işid örgütü gibi harici fikirlere sahip olanlar bile dahil- bütün bir ümmete muhalefet ederek ispatlamaya çalıştığı bid’at düşünce, günümüzde küfrünü/kâfir olduğunu bilmediğimiz/tanımadığımız bir kimsenin La ilahe illallah dese de ya da müslümanların namazını kılsa da bununla ona müslüman hükmü verilemeyeceği düşüncesidir. Ama gelin görün ki söylediklerinin ve naklettiklerinin konuyla alakası yok.

Selefleri Ziyaeddin el-Kudsi olan bu düşünce sahiplerinin fehmedemediği nokta şu: Diyorlar ki: ‘’Kelime-i Tevhid ve namaz bugün müşriklerde de var. Müslüman ve kâfirin ortak yaptığı bu ameller nasıl müslüman ile kâfiri birbirinden ayıran bir İslam alameti olarak kabul edilebilir?’’

Halbuki İslam alameti demek; sadece İslam dininden diye yapılan, başka dinlerde bulunmayan, yalnızca İslam dinine ait olan söz ve amellerdir. Binaen aleyh, bugün insanlar Kelime-i Tevhid ve namaz ile sadece İslam’ı ve ona girmeyi kastettikleri, başka bir dine ait olmadığı için bunlar İslam alametidir.

Allah (azze ve celle) Halis hocayı, bu konuda eski itikadına dönmeye muvaffak kılsın:

https://x.com/ilimtalebesi06/status/1859494188884074975

2) Halis hoca, Kelime-i Tevhid ve namazla kişinin İslam’a giremeyeceğini, bunlarla müslüman olamayacağını belirterek, eskiden beri söylediği: ‘’Bu toplum hiç İslam’a girmedi, hiçbir zaman müslüman olmadı. Bugün kabir ve hakimiyet şirkleri işleyen İslam’a müntesip kimseler aslî kâfir/aslî müşriktir, mürted değildirler’’ inancını bir kere daha ifade etmiş.

Bunu ne seleften, ne de halef âlimlerinden hiç kimse söylememiştir. Sadece yakın dönem müteahhirlerinden 2 âlim, kabir şirki işleyenlere "asli kâfir" demiş ve bu ikisine tabi olarak bazı muasır ilim ehli böyle söylemiştir. Yani bu şaz ve bid’at bir görüştür.

Bu iki âlim; ‘’Tathîru’l-İ’tikâd’’ risalesinde İmam San’ânî (vefatı, hicri 1186) ve Necd ulemasından Şeyh Hamd b. Nâsır b. Muammer’dir (vefatı, hicri 1225) Yani bu görüşü ilk ortaya atan San’ânî’dir. Ancak San’ani’nin bu görüşünden döndüğüne yönelik güçlü bir iddia var. Bu ayrı bir mesele.

Şimdi bu düşüncenin şaz ve bid’at olduğuna dair iki âlimin sözlerini nakledelim:

a) Necdi davet imamlarından Şeyh Abdullatif b. Abdurrahman b. Hasen, kelime-i şehadeti getirenlerden kabir şirkine düşmüş kimselere mürted denilip aslî kâfir olmadıklarında âlimlerin ittifak ettiğini, San’ânî’nin dışında asli kâfir diyen hiç kimseyi bilmediğini, Şeyh Muhammed b. Abdulvehhab’ın Ona bu görüşünde muvafakat etmediğini söylemiştir. İfadelerini aynen ekliyorum:

والمعروف المتفق عليه عند أهل العلم: أن من فعل ذلك ممن يأتي بالشهادتين يحكم عليه بعد بلوغ الحجة بالكفر والردَّة ولم يجعلوه كافرًا أصليًّا، وما رأيت ذلك لأحد سوى محمد بن إسماعيل في رسالته تجريد التوحيد المسمى بتطهير الاعتقاد وعلَّل هذا القول: بأنهم لم يعرفوا ما دلَّت عليه كلمة الإخلاص، فلم يدخلوا بها في الإسلام مع عدم العلم بمدلولها، وشيخنا لا يوافقه على ذلك) مصباح الظلام.

b) Şeyh Süleyman Ulvan’a şöyle soruluyor: ‘’Niçin Nusayrilerin asli kâfirler olduğunu, riddetin onların ilklerinde meydana gelip bundan sonra çocuklarının ise asli kâfir olduğunu söylemiyoruz?’’

Şeyh Süleyman bu soruya şöyle cevap vermiştir: ‘’Evvela, Nusayrilerin asli kâfir olduğunu söyleyen hiç kimse bilmiyorum, sadece muasırlardan bazıları böyle demiş. İlklere gelince ise, onlardan hiç kimsenin bunu söylediğini bilmiyorum. İbn Teymiyye gibi Nusayriler hakkında yazan imamların hepsi, onların mürted olduklarını zikretmiş, onların asli kâfir olduklarını zikretmemişlerdir. Bu birinci husus. İkinci husus da şudur: 4 imamın fıkhı gibi ilklerin asıllarını takip eden kimse onların şunu zikrettiklerini görür ki; iki şehadeti getiren herkes velev ki bir şirke veya İslam’ı bozan şeylerden birine bulaşan biri olsa da, bu kimse mürted olur, asli kâfir olmaz… Bu konuda ilkler arasında bir ihtilaf bilmiyorum. Sadece sonra gelenlerin yanında bu konuda şüphe oluşmuştur.’’

Şeyh Ulvan'ın cevabı: şuraya tıklayın.

3) Halis hoca önceden de bildiğimiz gibi bu videosunda da, parlamento/milletvekili seçimlerinde -ikrah ve intifâul kast halleri müstesna- oy kullanan herkesin müşrik olduğunu ifade etmiş.

Evet, biz de Halis hocanın açıkladığı manaya geldiği için bu seçimlerde oy vermenin şirk olduğuna inanıyoruz. LAKİN oy kullanan ve buna cevaz veren herkesin müşrik olduğunu söylemek tekfirde haddi aşmaktır.

Bunu ‘’büyük şirkte cehalet, tevil ve taklid tekfire engeldir’’ diye demiyorum. Defalarca söyledik; her ne kadar biz şirkte bunların tekfire engel olduğunu düşünsek de bu mesele ictihadidir, âlimler arasında ihtilaflı bir konudur, belki de Allah katında doğru olan şirkte bunların müşrik ismini almaya engel olmamasıdır.

ANCAK oy meselesi direk bu konu bağlamında değerlendirilip de ‘’ben büyük şirkte ikrah ve intifâul kasttan başka bir tekfir engeli kabul etmiyorum, dolayısıyla oy veren herkes müşriktir’’ demeye müsamaha gösterilmez. Şöyle izah edeyim:

Oy kullananlar arasında pek çok kimse var ki bunlar, yöneticilerin ve milletvekillerinin kendisi sebebiyle tekfir edildiği küfür olan söz ve amelleri, sistemi, oy verdikleri partinin izlediği yolu reddediyor, onların yaptıklarından rahatsız oluyor, caiz olmadığına inanıyorlar.

İşte bu kimselere: ‘’siz oy kullanarak, sadece Allah’a ait olan kayıtsız şartsız/mutlak olarak kanun koyma yetkisini Ondan başkasına vermiş oluyorsunuz’’ dediğimizde şöyle demek istiyorlar:

‘’Oy verme fiili kendi zatında şirk olan bir fiil değildir. Çünkü bu fiil, zorunlu olarak kanun koyma hakkını Allah’tan başkasına vermek anlamına gelmiyor/şirk olan bu anlamı gerekli kılmıyor. Oy vermek ile bu hakkı Allahtan başkasına verme anlamı arasında zorunlu bir ilişki yok. Yani oy kullanma fiili sadece bu manaya gelmeyen, ihtimalli olup başka manaya da gelen, dolayısıyla da kişinin kastına göre hüküm alan bir fiildir. Biz oy verirken şirk olan bu anlamını kastederek oy kullanmıyoruz.’’

Bu dediklerini daha iyi anlamak için bir örnek verelim: Mesela; Allah Teala’nın hükümlerine aykırı beşeri kanunlarla hükmeden bir kimsenin yaptığı bu fiilin manası, zorunlu olarak/doğrudan doğruya beşeri kanunlarla hükmetmektir. Bu fiilin sahibinin bu manayı kastetmemesi düşünülemez, ‘’hayır ben bu manayı kastetmeden hükmediyorum’’ diyemez. Dolayısıyla da şirkte bunları tekfire engel görmeyen biri, bu fiil sahibini tekfir ettiğinde aşırılıkla suçlanamaz.

Ama oy verme fili ise, beşeri kanunlarla hükmetmek gibi Kur’an ve Sünnet’te hükmü açıklanmamış. Yani oy vermenin şirk olduğunu, zira bunun Allah’ın hakkını başkalarına vermek anlamına geldiğini ifade eden, bu şekilde doğrudan ve zorunlu bir ilişki kuran herhangi bir ayet ya da bir hadis yoktur. Çünkü bu sonradan ortaya çıkmış muasır bir meseledir.

Binaen aleyh; söz konusu ettiğimiz kimseleri şüphe ve tevillerini gidermeden tekfir etmek kesinlikle caiz değildir. Bunu sadece, başka meselelerde de aşırı gitmesiyle çokça eleştirilmiş Abdulkadir b. Abdulaziz ve Işid'in katıksız harici kanadının hocası Ahmed el-Hâzimi söylemektedir.

Bu yazdıklarımızın geniş açıklaması için şu videoyu önemle tavsiye ederim. 15. dakikadan itibaren dinleyebilirsiniz:

https://www.youtube.com/watch?v=mk_6HoeNEHk&ab_channel=DavetMinberi

Ve’l-hamdu lillâhi Rabbi’l-âlemîn.

26 Kas, 2024 Ömer Faruk
Etiketler: ebu hanzala, halis bayancuk, eleştiri, video