El-Melhametu’l-Kubrâ’dan Hemen Önce Vuku Bulacak Savaş ve Melhame’nin Başlama Sebebi
بسم الله الرحمن الرحيم، الحمد لله رب العالمين، والصلاة والسلام على رسولنا محمد وعلى آله وصحبه أجمعين
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şunları haber vermiştir:
ستصالحون الروم صلحا آمنا فتغزون أنتم وهم عدوا من ورائكم فتنصرون وتغنمون وتسلمون ثم ترجعون حتى تنزلوا بمَرْج ذي تُلول فيرفع رجل من أهل النصرانية الصليب فيقول غلب الصليب فيغضب رجل من المسلمين فيدقه فعند ذلك تغدر الروم وتجمع للملحمة
“(Ahir zamanda) Rumlarla (Hristiyanlarla) güvenli bir barış antlaşması yapacak ve siz ve onlar, sizin arkanızdan olan (Ahmed’in, İbn Hibbân’ın ve Hâkim’in rivayetine göre: “ من ورائهم onların arkasından olan”, Taberânî’nin zayıf olan rivayetine göre: “من ورائكم وورائهم sizin ve onların arkasından olan”) (ortak) bir düşmana karşı savaşacaksınız. Ve yardım olunacaksınız, ganimet elde edeceksiniz ve güvende olacaksınız. Sonra (düşmanınızdan ecir ve ganimetle) döneceksiniz, ta ki (siz ve Rumlar) geniş, yeşillik, hayvanların salınıp otladığı ve tepeleri olan bir yere ineceksiniz/karargâh kuracaksınız. Ve Hristiyanlardan biri haçı kaldıracak ve: “haç galip geldi” diyecek. Bunun üzerine Müslümanlardan biri gazaba gelecek ve haçı kıracak (Ahmed’in rivayetinde: “فيقتله ve onu öldürecek.”) İşte o zaman Rumlar ihanet edecek (anlaşmayı bozacak) ve melhame(-i kubrâ) için toplanacaklar.” (Ebu Dâvud -lafız Ona aittir-, İbn Mâce, Ahmed, İbn Hibbân, Hâkim, Beyhakî, İbn Ebî Şeybe)
Hâkim, Zehebî, Şevkânî, el-Elbânî, Şuayb el-Arnaût: Sahih.
İbn Hibbân’ın (rahimehullah) isnadı sahih olan rivayetinde şunlar geçer:
ويقول قائل من المسلمين: بل الله غلب فيثور المسلم الى صليبهم وهو منه غير بعيد فيدقه وتثور الروم الى كاسر صليبهم فيضربون عنقه ويثور المسلمون الى أسلحتهم فيقتتلون فيكرم الله تلك العصابة من المسلمين بالشهادة فتقول الروم لصاحب الروم: كفيناك العرب فيجتمعون للملحمة فيأتونكم تحت ثمانين غاية تحت كل غاية اثنا عشر ألفا
“…Müslümanlardan biri de: “bilakis Allah galip geldi” diyecek. Ve Müslüman onların haçına doğru harekete geçecek -ki haç o Müslümana (İbn Hibbân’ın başka bir rivayetinde: “من المسلمين Müslümanlara”) uzak değildir- ve onu kıracak. Rumlar haçlarını kıran kişiye doğru ayaklanacaklar ve onun boynunu vuracaklar. Müslümanlar da silahlarına doğru harekete geçecekler, savaşacaklar ve Allah bu Müslüman topluluğa şehadeti ikram edecek. Ve Rumlar meliklerine (gelip) diyecekler ki: “Araplara karşı sana yeteriz (neyi bekliyoruz.)” Bunun üzerine melhame için toplanacaklar ve size 80 sancak (devlet veya bölük) altında gelecekler, her bir sancak altında 12.000 kişi olacak.”
Ahmed’in (rahimehullah) isnadı sahih olan rivayetinde ise şöyle geçer:
فعند ذلك تغدر الروم وتكون الملاحم فيجتمعون إليكم فيأتونكم في ثمانين غاية مع كل غاية عشرة آلاف
“İşte o zaman Rumlar ihanet edecek ve melhameler (savaşlar) olacak. Size karşı toplanacak ve 80 sancakta, her sancakla beraber 10.000 kişiyle gelecekler.” [1]
Bu barış antlaşmasından, antlaşma öncesinde Müslümanlarla Hristiyanlar arasında bir savaş/savaşlar yaşanacağı anlaşılmaktadır. Bundan sonra kâfir bir düşmana karşı birlikte savaşmak için savaşı bırakma üzere anlaşma yapılacak.
Taberânî’nin (rahimehullah) “el-Mu’cemu’l-Kebîr” ve “Musnedu’ş-Şâmiyyîn”deki zayıf rivayetlerine göre 10 senelik barış antlaşması yapılacak ve Rumlar 3. veya (ravinin şekki) 5. senede anlaşmayı bozacaklar.
Rivayetlerde geçen “وراء” kelimesi Arapça’da “arka” manasına gelmekle beraber “ön” anlamında da kullanılır. Buna göre mana: “sizin önünüzden”, “onların önünden” olmaktadır. “من ورائكم، من ورائهم" ifadeleri -her iki mana da gözetilerek- şu anlamlara ihtimallidir: “Bölge olarak Müslümanların/Rumların arka veya ön tarafında bulunan bir düşman”, “Müslümanlara/Rumlara düşman”, “Müslümanların/Rumların düşmanı”, “Müslümanlardan/Rumlardan olmayan başka bir düşman”. Sindî (rahimehullah) İbn Mâce hâşiyesinde (ki İbn Mâce ve keza İbn Ebî Şeybe, Beyhakî ve -başka rivayetlerinde- Ahmed ve Hâkim’in rivayetinde: “bir düşman” diye mutlak bir ifade geçmektedir) “başka bir düşman” anlamı vermiştir.
Azîmâbâdî (rahimehullah) “güvende olacaksınız” ifadesini şöyle açıklamıştır: “Yani savaşta öldürülmekten ve yaralanmaktan güvende olacaksınız.” (Avnu’l-Ma’bûd) Buna göre Müslüman ve Rumların tarafında önemli/anılacak bir yaralanma ve ölme durumu söz konusu olmayacak. Allahu A’lem. Bu da savaşın kısa sürede biteceği anlamına gelmektedir.
Şeyh Muhammed Salih el-Muneccid, “geniş, yeşillik, hayvanların salınıp otladığı yer” anlamına gelen “مَرْج (merc)” kelimesiyle, Haleb’in yakınlarında kuzey tarafında bulunan ve “Dâbık Ovası” demek olan “Merc-i dâbık”ın kastedildiğini ifade etmiştir. O halde mana; “tepeleri olan Mercidâbık’a ineceksiniz” şeklindedir. Yine Mercidâbık, Müslim’in (rahimehullah) rivayetine göre el-Melhametu’l-Kubrâ için Rumların inecekleri bölgedir.
Mercidâbık’tan bazı görüntüler:
Muasırlardan birçok kimse ise “geniş, yeşillik, hayvanların salınıp otladığı ve tepeleri olan” vasfının Şam sınırları içerisinde bulunan Lübnan’a uyduğu görüşündedir.
Peki bu ortak düşman kim? Bu düşmanın kim olduğu açık bir şekilde sahih veya hasen bir rivayette belirtilmemiştir. Ancak Müslim’in (rahimehullah) rivayet ettiği şu hadisinde Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bu düşmanı beyan etmiş olma ihtimali bulunmaktadır:
تغزون جزيرة العرب فيفتحها الله ثم فارس فيفتحها الله ثم تغزون الروم فيفتحها الله ثم تغزون الدجال فيفتحه الله
“Arap yarımadasına karşı savaşırsınız ve Allah orayı fetheder. Sonra Fâris’e (İran’a) karşı savaşırsınız ve Allah orayı fetheder. Sonra Rumlar’a karşı savaşırsınız ve Allah orayı fetheder. Sonra Deccal’e karşı savaşırsınız ve Allah Onu fetheder (mağlup kılar.)”
Şöyle anlaşılabilir; Deccal ile savaşın zikredilmesi gösteriyor ki hadiste sırasıyla ahir zamanda yapılacak savaşlardan haber verilmektedir. Nitekim Müslim (rahimehullah) bu hadisi, el-Melhametu’l-Kubrâ’yı anlatan bâb’tan hemen sonra gelen:
باب ما يكون من فتوحات المسلمين قبل الدجال
“Deccal’den önce olacak Müslümanların fetihleri bâbı” altında rivayet etmiştir. Yine İbn Mâce (rahimehullah): “Melhameler bâbı” altında Melhame-i Kubrâ’dan bahseden hadisleri nakletmiş ve bu hadisler arasında yukarıda zikrettiğimizden biraz farklı bir lafızla gelen ve Fâris’in fethi’nin geçmediği hadisi de zikretmiştir. Buna göre Rumlara karşı olan savaştan kasıt Melhame-i Kubrâ, Fâris (İran) ile kastedilen ise ortak düşmandır.
Suudlu muhaddis Şeyh Zeyd el-Bahrî şu konuşmasında:
https://www.youtube.com/watch?v=PfrfTGiCTSo
mümkün ki gelecek günlerde Suriye’de, Müslümanların bizden (müslüman) olmayan bir düşmana karşı savaşmak için Rumlarla anlaşabileceğini ve bu düşmanın Rafiziler olabileceğini, bu hadiste düşmanın belirtilmiş olabileceğini söylemiştir.
Şeyh Zeyd şu konuşmasında da bu düşmanın İran olabileceğini, böyle zannettiğini ifade etmiştir:
https://www.youtube.com/watch?v=drSx7yCyYQo
Bu bir ihtimal dedik, çünkü Deccal ile savaştan önceki bu fetihler ile sahabe (radiyallahu anhum) zamanında gerçekleşmiş fetihler de kastediliyor olabilir. Bunun izahını “Nübüvvet Menheci Üzere Olan Hilafetin Dönüşü ve Beyt-i Makdis’in Fethi Mehdi’den Önce mi Yoksa Mehdi İle mi Olacak?” (https://ilimvecihad.com/makale/761/nubuvvet-menheci-uzere-olan.html) başlıklı yazımızda yapmıştık.
Nuaym b. Hammâd’ın (rahimehullah, vefat tarihi: hicrî 228) meşhur “El-Fiten” isimli eserinde 1252 numaralı İbn Mes’ûd’un (radiyallahu anh) Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)’den naklettiği zayıf bir rivayete göre Müslümanlarla Rumlar birlikte 2 defa bir düşmana karşı savaşacaklar. Rivayette ilk savaştaki düşman “Rumların bir düşmanı”, ikinci savaştaki düşman ise “Fâris (Müslümanların düşmanı)” olarak geçmektedir. Yine bu rivayete göre Rumların anlaşmayı bozmaları, ganimetlerin taksimi konusunda Müslümanlarla ihtilafa düşmeleri sebebiyle olacaktır.
Muhaddis Şeyh Abdullah es-Sa’d, bu düşmanın İran ve O’nunla müttefik olan devletler olabileceğini söylemiştir.
Şeyh Ebu Katâde el-Filistînî, “el-Yehûd (Yahudiler)” isimli 3 hutbesinden 2.sinde, bu düşmanın “ehl-i ilhâd (yani dinsiz, ilah inancı olmayan, komünist) veya bunlara benzer kimseler” olabileceğini ifade etmiştir. Yani Çin, Kuzey Kore, Rusya ve diğerleri.
Şeyh Nebîl el-Awadî, bu düşmanın kim olduğundan söz ederken ihtimal örnek olarak Çin ve Rusya’yı saymıştır. Bkz:
https://www.youtube.com/watch?v=PQyqUt-AZtw
Şeyh Suheyb Abdulcebbar “el-Musnedu’l-Mevdûiyyu’l-Câmi’ li’l-Kutubi’l-Aşera” adlı hacimli eserinde Rumlarla antlaşma yapılacağını bildiren rivayetleri:
تحالف المسلمين والروم ضد العالم الشرقي في حربهم من أجل جبل الذهب
“Müslümanların ve Rumların doğu alemine karşı (Fırat nehrinden çıkacak) altın dağ için savaşlarında antlaşması” başlığı altında nakletmiştir.
Binâen aleyh diyebiliriz ki; Allahu A’lem ihtimal ki, Müslümanlar Avrupa ve Amerika ile antlaşma yapıp İran/Rafiziler ve müttefikleri Rusya, Çin, Kuzey Kore ve diğer devletlere karşı savaşabilir, yani bir 3. Dünya savaşı olabilir ki, böyle bir savaş beklenmektedir.
Bazı araştırmacı yazarlar, Müslümanlarla Rumların bir düşmana karşı yapacağı ortak savaşın, Ehl-i kitabın vuku bulacağına inandığı ve “Armageddon (ya da Harmageddon)” diye isimlendirdikleri savaş olduğunu söylerler. Armageddon İbranice bir kelime olup “Mageddon dağı veya tepesi veya ovası veya vadisi” anlamına gelir. Armageddon Filistin’de bir bölgenin ismidir ve ehl-i kitap burada bir dünya savaşının meydana geleceğine inanırlar.
Eski ABD başkanı Ronald Reagan: “Bu nesil Armageddon’u görecek olan nesildir” demiştir.
Oral Roberts şöyle söylemiştir: “Her şey birkaç sene içerisinde bitecek, en büyük dünya savaşı; Armageddon savaşı vuku bulacak.”
Amerikalı rahip James Chartres şunları söylemiştir: “Selameti bekliyoruz” ya da “güvenliği gerçekleştireceğiz” diyebilmeyi isterdim. Ancak Armageddon savaşının gelmekte olduğuna inanıyorum.”
Hristiyanlar bu savaşı İsa (aleyhisselam) önderliğinde Müslümanlar ve müttefikleri putperestlere karşı yapıp kazanacaklarına ve bundan sonra 1.000 yıllık (40 yıl da denmiş) tam bir mutluluk ve huzur döneminin yaşanacağına inanmaktadırlar. Bu savaşın ayrıntısıyla ilgili başka şeyler de söylenmiş olup bu konuda kendi içlerinde ihtilaflar bulunmaktadır.
Kimileri ise -ayrıntıdaki farklılıkların dışında- bu savaş ile Melhame-i Kubrâ’nın aynı şeyi ifade ettiği görüşündedirler.
Ortak düşmana karşı savaştan sonra Rumların Melhame-i Kubrâ için 80 devlet , veyahut bölük altında yaklaşık 1 milyon askerle gelmesi ve “Rumlarla antlaşma yapacaksınız” hitabının umûmî olup Müslümanların hepsine veya en azından çoğuna yöneltilmiş olması, barış antlaşmasının yapıldığı zamanlarda Müslümanların çok kuvvetli olduğuna ve ümmet-i Muhammedin parça parça olmayıp ümmetin tümünü temsil eden bir komutasının yani râşid hilafetin bulunduğuna, antlaşmayı hilafet devletinin yapacağına işaret etmektedir.
İbnu’l-Mulakkin’in (rahimehullah) “et-Tavdîh li Şerhi’l-Câmii’s-Sahîh”de (18/640) ve Bedruddîn el-Aynî’nin (rahimehullah) “Umdetu’l-Kârî”de (15/99) zikrettikleri; İbn Dihye’nin merfu olarak (yani Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem’e- dayandırılarak) naklettiği rivayette, Müslümanlardan bu antlaşmayı yapacak kişinin açık bir şekilde “Mehdi (aleyhisselam)” olduğu geçmektedir. Nitekim ilgili güvenilir rivayetlerden anlaşılıyor ki Mehdi, el-Melhametu’l-Kubrâ’da Müslümanların komutanlığını yapacaktır. Bazı âlimler de bu savaştaki ordunun Mehdi’nin ordusu olduğunu açıkça ifade etmişlerdir. İbn Kesîr’in (rahimehullah) “en-Nihâye fi’l-Fiteni ve’l-Melâhim” isimli kitabında Mehdi ile ilgili açtığı bölümden sonra bu savaş hakkında bölüm açması O’nun da böyle düşündüğünü göstermektedir.
Ve’l-hamdu lillâhi Rabbi’l-âlemîn.
[1] Ancak daha çok ve meşhur olan rivayet 12.000'dir.