40: Atatürk ve 19 Şifresi
Aleykum selam ve rahmetullahi ve berekatuhû. Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a, salât ve selam efendimiz Rasûlullah’a, ehli beytine, ashabına ve yolunu takip eden mü’minlere olsun.
Muhterem kardeşim, bu sorunun bir muhtasar ve bir de mufassal cevabı vardır.
Muhtasarına gelince kim bu tür sapıklıklarla değerli kulluk vaktini heba ederse ve insanların zihnini batıllarla iştigal ederse, o Ömer (radiyallahu anhu)’nun adaletine müstahaktır. İmam el-Bezzar (rahimehullah) İmam Said bin Museyyeb (rahimehullah)’tan naklettiği rivâyette Ömer (radiyallahu anhu)’nun Kur’an’da bazı müteşâbih âyetlerin ardına düşen Sabîğ adlı kişiye yaptığını şöyle anlatır:
İmam Said bin Museyyeb (rahimehullah) şöyle diyor: “Sabîğ et-Temimi Ömer bin Hattab’ın huzuruna geldi ve “ الذَّارِيَاتِ ذَرْوًا nedir?” dedi. Ömer (radiyallahu anhu) “O rüzgârdır. Eğer Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i bunu derken işitmiş olmasaydım bunu demezdim” dedi. Sabîğ “الحَامِلَاتِ وِقْرًا nedir?” dedi. Ömer (radiyallahu anhu) “O bulutlardır. Eğer Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i bunu derken işitmiş olmasaydım bunu demezdim” dedi. Sonra Sabîğ “ المُقَسِّمَاتِ اَمْرًا nedir?” dedi. Ömer (radiyallahu anhu) “O meleklerdir. Eğer Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i bunu derken işitmiş olmasaydım bunu demezdim” dedi. Sabîğ “ الجَارِيَاتِ يُسْرًا nedir?” dedi. Ömer (radiyallahu anhu) “O gemilerdir. Eğer Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i bunu derken işitmiş olmasaydım bunu demezdim” dedi. Sonra emir buyurdu, ona 100 sopa vurdurdu ve bir evde tuttu. İyileştikten sonra tekrar çağırdı ve 100 sopa daha vurdurdu. Sonra onu (Basra’ya) sürdü ve Ebu Musa El-Eşari’ye şöyle yazdı: “İnsanların bununla oturmasını men et!”. Nitekim Ebu Musa’ya gelip ve onda olanların artık olmadığı yönde çok büyük bir yeminle kasem edinceye kadar durum böyle devam etti. Böyle yemin edince Ebu Musa el-Eşari (radiyallahu anhu) Ömer (radiyallahu anhu)’ya durumdan haber verdi. Bunun üzerine Ömer (radiyallahu anhu) “Onun doğru söylediğini düşünüyorum. Bırak insanlar onunla otursun” yazdı.”
Mufassal cevaba gelince, işin hakikati bu sözün uzatılmasına layık bir mevzu değildir. Ama mademki sordun ve sorundan anlaşıldığı kadar zihninde bazı şüpheler oluşmuş, çok fazla uzatmadan birkaç şey söylemek isterim.
Kur’an’ın matematiksel mucize olarak tabir ettiğin beyan yönü garipsenecek bir şey değildir. Çünkü Matematik en basit haliyle ölçülebilen eşyanın bilimidir. Başka bir tabirle yaratılmış olanın akli ölçüler dâhilinde kavranmasıdır. Eşyayı yaratan Allah (celle ve âlâ), akılı yaratan Allah (celle ve âlâ) ve her şeyi Kur’an’da beyan eden de Allah (celle ve âlâ)’dır. Beyan etmesinin gayesi de beşerin fehmetmesidir. Şu halde Kur’an’ın akli bir disiplin olan matematiğe hitap etmesi olağan bir şey değildir. Ama dediğim gibi akli bir disiplindir. Akıl yaratılmış olmakla sınırlıdır. Yaratılışı dışına çıkamaz. Çıkarsa şayet hakka isabet edemez ve haddini aştığı için hem selametini bozar ve hem de ilahi cezaya müstahak olur. Bunun için aklın ğaybiyatta asla nasibi yoktur.
19 ve Atatürk saçmalığına gelince. Ey Rabbim bu insanların aklına ne olmuş? Bu nasıl bir ahmaklık? Bu nasıl bir şeytanlık?
Mustafa Kemal Atatürk ismi 19 harften oluşuyor. 19. Yüzyılın sonuna 19 yıl kala doğdu. 19 Mayıs 1919 da Samsun’a gitti ve “Kurtuluş Savaşını” başlattı. 19 şifresi Kur’an’ın birçok yerine yerleştirilmiştir. 19 şifresi Kur’an’ın matematiksel mucizelerinden birisidir.
Eeeh?
Atatürk Allah’ın Kur’an ile müjdelediği kurtarıcıdır!
Değerli kardeşim affına sığınıyorum. Ama beyin osurması denilen şey bu olsa gerek!
Ya Allah! Semavi dinleri topyekûn inkâr eden… Bütün enbiya ile alay eden… Kur’an’a “İkra bismi Rabbike” safsatası diyen adamın ismi 19 harften oluştuğu için nebi ve ilah oluyorsa?... Ne diyeyim?... Bu kadar zavallı ancak Kemalistler saçmalayabilir!
Bu hususta Amerika’da Portland Üniversitesinde 20 küsur senedir profesörlük yapan bir cahilin yazısını okudum. “Atatürk’ün 19 Şifresi” adlı yazısında yukarıda zikrettiğim iblisliğe Kur’an’dan şahitler getirdiğini zannediyor. Bu zırvalamalar Profesör unvanını almış olan bu “bilim adamının” ve onun gibilerinin putlarını tazim etmek için ne kadar “gerici ve cahil” olabileceklerini gösteren güzel bir misaldir. Şöyle diyor:
“Besmele 19 harftir.”
Derim ki: 10 mütevatir kıraat besmelenin resminde ihtilaf etmemiştir. Buna göre الله lafz-ı celalinde ve الرَّحْمَن isminde ا (elif) harfi hazfedilmiştir. Binaen aleyh besmele 19 değil 21 harftir.
“İlk vahyolan sûre (96. sûre) sondan 19. sûredir. Kur’an'ın ilk vahyedilen âyetleri 96. sûrenin ilk 5 âyetidir ve bu âyetlerin toplam kelime sayısı 19'dur.”
Derim ki: İlk inen 5 âyetin toplam kelime sayısı 19 değil 25’dir. Ama بِاسْمِ (bi-ismi) ve رَبِّكَ (rabbi-ke) ve رَبُّكَ (rabbu-ke) ve بِالْقَلَمِ (bi-elkalem) ve لَمْ يَعْلَمْ (lem-yalem) kelimelerini birer kelime sayınca 19 rakamına varmıştır. Harflerin ve zamirlerin de Arapçada kelime olduğunu bilmeyecek kadar cahil midir yoksa azgın mıdır? Allah-u Alem.
“Vahyedilen ilk sûre (Alak Sûresi) 19 âyete sahiptir ve 285 (19 x 15) harf içerir.”
Derim ki: En-Neml sûresi 30.âyette geçen besmelenin dışında Kur’an’daki besmeleler âyet midir değil midir ihtilaflıdır. İmam Abdullah ibni Kesir el-Mekki (rahimehullah)’ın kıraatinde her besmele âyettir. İmam eş-Şafii (rahimehullah)’tan meşhur olan da budur. Bu halde el-Alak sûresi 19 değil 20 âyettir.
“Son vahyedilen sûre olan Nasr, toplam 19 kelimeden oluşur.”
Derim ki: En-Nasr sûresi 19 değil 27 kelimedir. Bu cahil yukarıda yaptığının aynısını burada da yapıp hevasına göre kelimeleri birleştirince iddia ettiği rakama varmıştır. وَالْفَتْحُ (ve-elfethu) ve فَسَبِّحْ (fe-sebbih) ve بِحَمْدِ (bi-hamdi) ve رَبِّكَ (rabbi-ke) ve وَاسْتَغْفِرْهُ (ve-istağfir-hu) kelimelerinin her birini tek kelime saymıştır. Mesela وَاسْتَغْفِرْهُ (ve-istağfir-hu) tek kelime saymıştır hâlbuki وَ (ve) bir kelimedir, اسْتْغْفِر (istağfir) bir kelimedir ve هُ (hu) bir kelimedir.
Ve buna benzer nice cahillikler ama en acayibi Atatürk’ün Kur’an’da “mucizevî” bir sûrette işaret edildiği 19 şifresine “Üzerinde on dokuz vardır” âyetini şahit getirmesidir. Cehennem bekçilerin sayısı nasıl bir kâfirin mübarekliğine delalet eder? Bu akıl kâri bir şey değil! Bu âyetler Atatürk’e işaret ediyorsa ki ediyor, ancak onun cehennem ehlinden olduğuna işaret ediyor.
“O bir düşündü, ölçtü, biçti.
Kahrolası nasıl da ölçtü, biçti.
Yine kahrolası, nasıl ölçtü biçti.
Sonra baktı. Sonra kaşını çattı, surat astı.
Sonra arkasını döndü ve büyüklük tasladı.
“Bu, dedi, olsa olsa öğretile gelen bir sihirdir.”
“Bu, sadece bir insan sözüdür.”
Ben onu Sekar'a (cehenneme) sokacağım.
Bilir misin sen, nedir o Sekar?
Hem bırakmaz hem vazgeçmez o. Durmadan derileri kavurur.
Üzerinde on dokuz (melek) vardır.
Biz o ateşin muhafızlarını hep melekler yaptık. Bunların sayılarını da ancak kâfirler için bir imtihan kıldık ki, kendilerine kitap verilenler kesin bilgi edinsinler, iman edenlerin de imanı artsın. Kendilerine kitap verilenler ve müminler şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlarla kâfirler de: "Allah bu misalle ne demek istedi?" desinler. İşte böyle, Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de yola getirir. Rabbinin ordularını ancak Rabbin bilir. Bu, insanlar için uyarıdan başka bir şey değildir.” (El-Muddessir 18-31)
Ama şeytanlık böyle bir şey! Yalan ve dolan ile göz boyamak! Bu insi şeytanların ismi 19 harften oluşuyor diye Allah’ın nebisi yaptıkları şu adamın birkaç sözünü aktarayım:
Atatürk Allah (subhanehu ve teâlâ) için şöyle diyor: “İnsanlar ilk devirlerinde pek acizdi. Kendilerini koruyamıyorlar ve hiçbir hâdisenin de sebebini bilmiyorlardı. Kendilerini koruyacak bir kuvvet aradılar. Nihâyet insanlık vicdanında bir kuvvet yarattı. O da işte “Allah” tır. Her şeyi ondan beklediler, ondan istediler. Hastalıktan, felaketten korunmayı hep Allah’larından istediler. Fakat modern çağlarda insan her şeyi Allah’tan beklemedi. Ancak toplumdan bekledi. Her şeyin koruyucusu insan cemiyetidir. Bizi koruyan, refah içinde yaşatan toplumdur.” (Enver Behnan Şapolyo, Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, 305.sayfa. Kaynak: Bir Başka Açıdan Kemalizm, 122.sayfa. Beyan Yayınları, üçüncü baskı, m.1988)
Ve şöyle diyor: “Masum ve cahil insanları yüzlerce Allah’a taptırmak veya Allahları muayyen gruplarda toplamak ve en nihâyet bir Allah kabul ettirmek, siyasetin doğurduğu neticeleridir.” (Türk Tarihinin Ana Hatları, 220,221.sayfa. Devlet Matbaası, m.1930. (Kaynak: Mustafa Kemal Gerçeği belgeseli)
Ve şöyle diyor: “İnsanlar kurtçuklar gibi sulardan çıktılar en önce… İlk ceddimiz balıktır. İşler daha daha ilerledikçe o insanlar primat zümresinden türediler. Biz maymunlarız; düşüncelerimiz insandır.” (Ruşen Eşref Ünaydın. Atatürk Tarihi ve Dil Kurumları, 53.sayfa. Kaynak: Bir Başka Açıdan Kemalizm, 121.sayfa. Beyan Yayınları, üçüncü baskı, m.1988)
Ve şöyle diyor: “Tabiat hem kanunların sahibidir, hem de aynı kanunların tabiidir. Tabiat insanları türetti, onları kendine taptırdı da.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri 2, 279.sayfa. Kaynak: Mustafa Kemal Gerçeği belgeseli)
Ve Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)’in risaleti hakkında şöyle diyor: “Tarihi noktai nazardan da mütalaa edildiği zaman görülüyor ki, Muhammed birden bire Allah’ın Rasûlü’yüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O Arapların ahlak ve adetlerin pek fena ve pek iptidai ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları ıslah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur.” (Atatürk’ün emriyle Liselerde okutulan Tarih kitabı, 2.cilt. Kaynak: Bir Başka Açıdan Kemalizm, 189.sayfa. Beyan Yayınları, üçüncü baskı, M.1988)
Ve şöyle söylüyor: “Muhammed’in peygamberliğinin başlangıcına dair birçok eski rivayetler vardır. Bunlar artık efsanelere karışmıştır. Hakikatte peygamberin ilk söylediği Kur’an âyetinin ne olduğu malum değil ve belki mazbut değildir. Kur’an sûreleri Muhammed’e açık semada peyda olmuş bir şimşek gibi günün birinde, birdenbire bir taraftan inmiş değillerdi. Muhammed’in söylediği sûreler uzun bir devirde dini düşüncelerinin bir ürünü olmuştur. Muhammed bu sûrelere birçok çalıştıktan ve incelemeler yaptıktan sonra edebi şeklini vermiştir.” (Atatürk’ün emriyle Liselerde okutulan Tarih kitabı, 2.cilt. Kaynak: Bir Başka Açıdan Kemalizm, 190.sayfa. Beyan Yayınları, üçüncü baskı, m.1988)
Ve şöyle der: “Muhammed, iptida Allah’ın Rasûlüyüm diyerek ortaya çıkmamıştır; bunu düşünmemiştir. Bu düşünce senelerce mücadele ettikten ve fikirlerini neşreyledikten sonra kendisinde hâsıl olmuştur.” (Atatürk’ün m.1930larda Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti tarafından Liseler için hazırlanan Tarih kitabı için el yazısıyla yaptığı çalışmalardan. (Kaynak: Bir Başka Açıdan Kemalizm, 222.sayfa. Beyan Yayınları, üçüncü baskı, m.1988)
Ve umumen bütün nebiler (aleyhimussalatu vesselam) için şöyle der: “Tarih bize öğretir ki, bütün dinler milletlerin cehaletlerinin yardımı ile utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur.” (Atatürk’ün m.1930larda Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti tarafından Liseler için hazırlanan Tarih kitabı için el yazısıyla yaptığı çalışmalardan. (Kaynak: Bir Başka Açıdan Kemalizm, 219.sayfa. Beyan Yayınları, üçüncü baskı, m.1988)
İslam tarihinden ve Kur’an’dan bahsederken şöyle diyor: “Bu roman sayfaları bence gerçek tarih belgelerin yorumudur. Bu roman sayfalarında görülen şeyler yaklaşık şöyle açıklanabilir: Arabistan yarım adasının kumsal çöllerinden “İkra bismi Rabbike” safsatasını esas tutmuş olan Araplar, uygar dünyada, bilhassa Türk zengin uygar bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır.” (Atilla Oral, Atatürk’ün sansürlenen mektubu, 74,75.sayfa. Kaynak: Kadirmisiroglu.com)
Ve şöyle diyor: “Benim bir dinim yok. Ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum.” (Andrew Mango, Atatürk, 447.sayfa. (Kaynak: Mustafa Kemal Gerçeği belgeseli)
Ey Kemâlcılar! Söyleyin bana bu adam mı Allah’ın Kur’an’da müjdelediği kurtarıcı? Ata putunuzun safsata olarak nitelendirdiği kitaptan şahitler getirmekten hiç mi utanmıyorsunuz? Yazıklar olsun size ve sizin adamlığınıza!
Değerli kardeşim! Bu insanların şeytanlıkları seni aldatmasın. Her şeyleri yalandır. Bak! Kemalistlerin kirli elleri tarihi belgelerin üstünden çekilince ne gerçekler gün ışığına çıkmaya başlıyor. Buna göre doğum yılı da uydurmadır. 1893 tarihli bir belgeye göre Atatürk’ün doğum yılı 1881 değil 1877’dir.
1919’da Samsun’dan başlattığı “Kurtuluş Savaşı” yalanı ise bütün Türk halkının kandırıldığı vehim bir mevzudur. Türk halkını dinsizleştirmek için düşündükleri en şeytani oyunlarından biridir. Bu manada Youtube’da mevcut olan Prof. Dr. Mehmet Çelik’in açıklamalarını izlemeyi tavsiye ederim.
Son olarak muhterem kardeşim, hidayet ilahi kelam Kur’an’da, Nebevi Sünnet’te ve sahabenin fehimindedir. İzleyeceğin yol bu olsun! Kalpleri yamuk, akılları bozuk, nefislerini ilah edinmiş olanların yolu değil!
أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَنْ يَهْدِيهِ مِنْ بَعْدِ اللَّهِ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ
“Kendi hevâsını ilâh edinen, Allah'ın kendi ilmi dâhilinde saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne perde çektiği kimseyi görüyor musun? Şimdi onu Allah'tan başka kim hidâyete erdirebilir? Hala düşünmez misiniz?” (El-Casiye, 23)