88: Cinin Bedene Girmesi
Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a, salât ve selam efendimiz Rasûlullah’a, ehli beytine, ashabına ve yolunu takip eden mü’minlere olsun.
Cinler de insanlar gibi Allah (celle ve âlâ)’nın yaratmış olduğu varlıklardandır. Ancak yaratılmış olduğu asıl yaratılış maddesi itibariyle insandan farklı bazı özelliklere haizdir. Ama cin de mahlûktur ve ona takdir edilmiş âlemin içinde sebepleri istihdam etmekten başkasına muktedir değildir. Yani cin yoktan var etmeye muktedir değildir. Bu kudret sadece Allah (subhanehu ve teâlâ)’ya mahsustur. Maalesef bazı insanlar cinin sadece farklı bir yaratılış üzere yaratıldığından kaynaklanan ama insan için olağan üstü olan bazı özelliklerinden ötürü cinin asla sahip olmadığı bir kudrete ve üstünlüğe sahip olduğunu inanmışlardır. Hâlbuki cin de ancak âlemlerin rabbi olan Allah azze ve celle’nin aciz kullarındandır. İnsanlar gibi ya Müslümandırlar veya kâfirdirler, ya Rablerine mutidirler veya asidirler.
Mahlûk olduklarından ötürü ancak Allah (celle ve âlâ)’nın onlar için yarattığı sebepler dâhilinde hayatlarını idame edebilirler. Yaratılışları ve yaşadıkları âlem farklı olduğundan ötürü kendileri için yaratılmış olan sebepler de farklıdır. Bizim onları göremememiz ama onların bizi görebilmeleri, onlar bizim âlemimize girebilmeleri ama bizim onların âlemlerine gidemememiz ve yaratılışları itibariyle sahip oldukları bazı özelliklere binaen ve özellikle onların insana girip ona musallat olabilmeleri ama bizim böyle yapamamızdan ötürü insanlar ve maalesef bazı Müslümanlar da cinlerin her şeye muktedir olduklarını ve her şeyi bildiklerini, yani ğaybiyatı da bildiklerini zannetmişlerdir. Hâlbuki ğayb nedir? Allah (celle ve âlâ)’nın senin için yaratmış olduğu sebeplerle ulaşamadığın ve idrak edemediğindir. Allah (subhanehu ve teâlâ) şöyle buyuruyor:
فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَى مَوْتِهِ إِلَّا دَابَّةُ الْأَرْضِ تَأْكُلُ مِنْسَأَتَهُ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَنْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ
“Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda yere) yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı.” (Sebe, 14)
Sonra soruna gelince:
Cinin insan bedenine girebilmesi aklen ve naklen sabittir. Tıbbi, bilimsel ve sayılmayacak kadar çok tecrübelerle aklen sabittir ve naklen de sabittir. Allah (azze ve celle) şöyle buyuruyor:
الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لَا يَقُومُونَ إِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ
“Faiz yiyenler ancak şeytanın dokunup çartığı kimsenin kalktığı gibi kalkar” (Bakara, 275)
İmam Buhari ve İmam Muslim (rahimehumallah)’ın Safiyye bint Huyey (radıyallahu anha)’dan tahriç ettikleri hadiste Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:
إِنَّ الشَّيْطَانَ يَجْرِي مِنَ الإِنْسَانِ مَجْرَى الدَّمِ
“Şeytan insanın damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır”
İmam Ahmed (rahimehullah)’ın oğlu Abdullah şöyle der: “Babama şöyle dedim: “Bazıları cinin insanın bedenine giremeyeceğini iddia ediyorlar. Babam: “Yavrum! Onlar yalan söylüyorlar. İşte şu onun diliyle konuşuyor” dedi.”
Ve İmam ibni Teymiyye (rahimehullah) şöyle der: “Cinin varlığı Kur’an, Sünnet ve Ehl-i Sünnet imamlarının ittifaklarıyla sabittir. Cinin insanın bedenine girmesi de Ehl-i Sünnet imamlarının ittifaklarıyla sabittir. Bu, onu düşünüp araştıran kimse için şahit olunan ve hissedilen bir şeydir. O hastanın içine girer, onun bilmediği hatta kendisinin de bilmediği bir surette konuşur. Hatta bir deve vursa, öleceği surette vursa, bunu hasta hissetmez.”
Cinin insanı çarpmasının değişik halleri olur. Bedene girmeden insana musallat olduğu gibi girmeden de musallat olduğu haller vardır. Bedene girdiği hallerden birisi cinin insanın beynine hâkim olması ve böylece insanın duyu organlarını kullanmasıdır. Bu halde cin insanın dilini, gözlerini ve kulaklarını kullanır ve bunlarla konuşur ve bakar. Bu mevzuda mütehassıs olanlara göre bu durum cinin beyne yerleşip orada kalması surette çok uzun zamanlar, hatta bir ömür boyu mümkündür. Veya geçici olarak birkaç saatlik kısa bir zaman için de beyne hâkim olması mümkündür. Her halde bu durumda bakan ve gören cin olur. Cinin insanın iradesi üzerinde ki hâkimiyetine göre insan ya olup bitenlerden haberdar olur ve müdahale edebilecek kudrette olur veya olup bitenlerden haberdardır ancak müdahale edemez veya hatta olup bitenlerden hiç haberdar değildir. Bu hem cinin gücüne ve insan aklına hâkim olma hususunda bilgisi ve tecrübesine göre değişir ve hem de insanın iman gücüne göre değişir.
Bu durumda ya akla hâkim olduğu için veya hatta tüm bedene hâkim olduğu için gören cindir veya cinle beraber insandır.
Ama kast ettiğin cinin insanın aklına hâkim olmadan onun gözleriyle görmek ise bu mümkün değildir. Cinin bilmesine gelince, cin akla hâkim olsa da insanın bilgi hafızasında olanlara veya düşüncelerine ulaşamaz. Ancak kişiden hazırda ve mazide zuhur etmiş olanları bilmesi mümkündür. Hazırda zuhur edenleri bilmesi izaha muhtaç bir husus değildir, çünkü olup bitenleri müşahede etmektedir. Mazide olanları bilmesi insanın cinlerden karinine sorması vesilesiyle mümkündür. İmam Muslim (rahimehullah)’ın ibni Mesud (radıyallahu anhu)’dan tahriç ettiği hadiste Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:
مَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ إِلاَّ وَقَدْ وُكِّلَ بِهِ قَرِينٌ مِنَ الْجِنِّ
“Sizden hiçbir kimse yoktur ki, kendisine cinlerden bir karin vekil kılınmış olmasın.”
Cinlerden karin insanın her daim yanında olduğu için geçmişte yaptıklarına şahit olmuştur ve bunu başka bir cine veya büyücüye aktarabilir. Böylece insanın geçmişiyle alakalı bilgiye sahip olabilir. Ama bunun dışında hazırda ve mazide gizli kalmış olanlara veya istikbalde olacak olanları cinin bilmesine asla kudreti yoktur. Allah-u Â’lem.
Allah’a hamd ve Rasûlü Muhammed’e salât ve selam olsun. Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd etmektir.