214: Kıyamet Alametleri
Aleykum selam ve rahmetullahi ve berekatuhû. Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a, salât ve selam efendimiz Rasûlullah’a, ehli beytine, ashabına ve yolunu takip eden mü’minlere olsun.
Kıyamet alametleri, küçük, orta ve büyük diye üçe ayrılırlar. Küçük alametler meydana gelmiş, şu an meydana gelmekte olan ve gelecekte meydana gelecek olanlar diye yine üçe ayrılırlar.
MEYDANA GELMİŞ KÜÇÜK KIYAMET ALAMETLERİ
● İlki Hz. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ’in gönderilişidir. Şöyle buyurur; “Ben ve kıyamet bu şekilde gönderildik. Şehadet ve orta parmağı ile işaret etti.” (Buhari ve Müslim)
● Yine küçük alametlerden biri de, ayın yarılmasıdır. Müslim’in rivayet ettiği hadiste, Mekke halkı, peygamberimizden ayı ikiye bölecek bir mucize istemişlerdi. Bunun üzerine onlar için ayı yarmıştı. Ama yine de iman etmemiş ve bu “devam edegelen sihirdir” demişlerdi.
● Alametlerden biri Hicaz diyarından ateşin çıkışıdır. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur; “Hicaz’da çıkıp Busra’da develerin boyunlarını aydınlatacak bir ateş çıkmadıkça kıyamet kopmaz.”
Busra şu anda Suriye topraklarındadır. İmam Kurtubi derki; Doğru sözlü Peygamberin haber verdiği gibi bu mucize Hicri 654 yılında vuku bulmuş, Hicazda çıkan bu ateşi, Şam diyarındakiler görmüşlerdi.
● Hz. Ömer’in şehidedilerek öldürüleceği, Mısır’ın fethedileceği, kendisinden sonra Kureyş’ten on iki halife geleceği, Hz. Osman’ın şehid edileceği, Müslümanlar arasında savaşın kopacağı (Hz. Ali döneminde vuku bulmuştur.) Kargaşaların ortaya çıkması gibi alametler meydana gelmiş ve bitmiş olan alametlerdir.
VUKU BULMUŞ VE HALEN DEVAM EDEN ALAMETLER
Huzeyfe (radiyallahu anh) anlatıyor; Bir gün Hz. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ayağa kalktı ve olacak olan bütün kıyamet alametlerini saydı. Ezberleyebilen ezberledi, unutan kişilerde unuttu. (Müslim)
● Bahsettiği alametlerden biri şudur; “Gecenin zifiri karanlığı gibi her tarafı kaplayan fitneler gelmeden evvela, salih amelleri işlemekte acele ediniz. Öyle ki adam mü’min olarak sabahlar, kafir olarak akşamlar. Mü’min olarak akşamlar, kafir olarak sabahlar. Ve dinini az bir dünyalık karşılığında satar.” (Müslim)
Bu acayip durumu açıkça müşahade etmekteyiz. Müslümanların dinleri her şeyin üstünde olması gerekirken, her şeylerini bu yüce din için feda etmeleri gerekirken bakıyorsunuz az bir dünya karşılığında satabiliyorlar. Adam sabah mü’min iken öğle vakti demokratik seçimlere katılıp küfre bulaşıyor. Tağut’un yanında görev yapan bir din adamı, işi aşı elinden gitmesin diye Allah’ın dinini tahrif edebiliyor yada gizleyebiliyor. Cihad beldelerinde bir casus yüz veya iki yüz dolar karşılığında mücahidleri şehit ettiriyor yada yakalattırıyor. Yüz dolar maaş karşılığında tağutun istihbaratı ahiretini az bir paha karşılığı satabiliyor. Bir kıza aşık olmuş bir genç, kız için dinini bırakabiliyor. Bunların misallerini çoğaltmamız mümkün. Bu gün öyle bir riddet akımı var ki, onlara savaş açacak Ebubekir’ler yok. İnnalillah ve innaileyhiraciun.
● Bu fitnelerden bir tanesi gariplik fitnesidir. Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği hadiste Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur;“Din garip olarak başladı ve başladığı gibi garip olarak sona erecektir. Gariplere ne mutlu.”(Müslim)
Tirmizi’nin rivayet ettiği hadiste efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur; “İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki; dinini elinde tutan kişi kor ateşi elinde tutan kişiye benzeyecektir.” Bugün yaşadığımız durum bunu gösterir. Dinini yaşayanlara ne mutlu…
● Diğer alametler: Hz. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur; “İlmin kaldırılması, cehaletin yaygınlaşması, zinanın çoğalması, içkinin çok içilmesi, erkeklerin azalması ve kadınların çoğalması hatta elli kadına bakan bir erkek olması kıyamet alametlerindendir.” (Buhari ve Müslim)
İlmin kaldırılması, âlimlerin vefat etmesiyle gerçekleşen bir durumdur. Buhari’nin rivayet ettiği hadiste Hz.Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur; “Allah’u Teâlâ kullardan ilmi söküp almaz. Fakat ilmi, âlimleri almakla alır. âlimleri bırakmadı mı insanlar cahil önderler edinirler.soru sorulurlar, ilimsiz fetva verirler böylece hem saparlar hemde saptırırlar.”
Kıyametin küçük alametlerinden başka bir taneside güvenin yitirilmesi ve ehil olmayan kimselere görev verilmesidir.
Ebu Hureyre rivayet eder. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) insanlara bir şeyler anlatırken, Bedevi bir adam girdi. Ey Allah’ın Rasûlü! Kıyamet ne zaman kopacaktır? dedi. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) konuşmasına devam etti ve Bedeviye cevap vermedi. Konuşmasını bitirdikten sonra dedi ki; “Az önce kıyameti soran nerede?”
Bedevi; İşte buradayım Ey Allah’ın peygamberi! deyince; Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem); “Güven yitirilince kıyameti bekle!” buyurdu.
Bedevi; Yitirilmesi nasıl olacak Ey Allah’ın peygamberi! deyince; Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem); “Eğer yönetim ehil olmayana verilirse kıyameti bekle!” buyurdu. (Buhari)
Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır; “İnsanların üzerine aldatıcı seneler gelecektir. Yalancı doğrulanacak, doğru olanlar yalancı sayılacak, hain kimseler güvenilir, güvenilir kimseler hain sayılacak ve aşağılık kimseler konuşacaktır.” Ey Allah’ın Rasûlü! Bu aşağılık kimseler kimlerdir? diye sorduklarında; “Ahmak kişilerin insanların genel işlerinde konuşmalarıdır” buyurdu. (Buhari)
Başka bir alamet; Küfür milletlerinin birleşip İslam ümmetine saldırmalarıdır. Bu konuyu bir hadiste Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şu şekilde tanıtıyor: “Yakında aç olanların yemek tabağına toplanıp üşüştükleri gibi (Küfür) milletleride, size karşı toplanıp üşüşeceklerdir. Dediler ki: O gün sayımız azmı olacak Ey Allah’ın elçisi? Dedi ki: Hayır o gün sizler çok olacaksınız ancak suyun üzerindeki çer çöpler gibi olacaksınız. Allah-u Teâlâ düşmanlarınızın kalbinden (size karşı) korkuyu alacak, kalplerinize zaafı yerleştirecektir. Nedir o zaaflık ey Allah’ın peygamberi? diye sordular. Dedi ki: O, dünya sevgisi ve ölüm korkusudur.” (Ebu Davud)
Kıyametin başka bir alameti, polislerin çoğalması, kadınların örtü ve hayadan uzaklaşmaları.
Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Cehennem ehlinden iki sınıf vardır ki, onları görmem. Ellerinde inek kuyruğu gibi kırbaçlarla insanlara vururlar. Birde, giyinik ama çıplak, yürürken sağa sola meyleden hemde kendilerine meylettiren, saçları deve hörgücü gibi olan kadınlar. Bunlar cennete girmeyecek ve kokusunuda bulamayacaklardır. Halbu ki onun kokusu şu kadar mesafeden hissedilir.” (Müslim)
Bu hadisin tezahürünü zalim tağutların düzenlerini ayakta tutmak için karşı duran insanlara sopa atarak, işkence ederek sağlamaya çalışan tağut kolluklarının icraatlarında ve günbe gün kadınların fitnelerini büyütmek için icad edilen moda ve elbise modellerinde görmekteyiz.
Başka bir alamet; insanların ellerinde malın çoğalıp zenginleşmeleri. Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Mal çoğalıp taşmadıkça ve adam malının zekatını çıkarıpta verecek birilerini bulmadıkça, kıyamet kopmayacaktır.” (Buhari, Müslim)
İlim ehlinden bazıları bu alametin raşid halifelerden sayılan Ömer Bin Abdul Aziz (radıyallahu anh) döneminde meydana geldiğini söylerler.
Başka bir alamet, Fırat nehrinin altından altın çıkması.
Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Fırat nehri altında altının olduğu bir dağın üzerinden çekilmedikçe kıyamet kopmaz. İnsanlar onun için birbirleriyle çarpışırlar. Her yüz kişiden doksan dokuzu ölür. Çarpışan her bir kişi, “umarım ki kurtulan ben olurum” der.” (Buhari, Müslim)
Başka bir hadiste efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Fırat nehri altında altın hazinelerin olduğu bir yerden çekilecektir. Ona hazır olan kişi ondan bir şey almasın!” (Buhari)
Daha başka alametler vardır. Ancak konunun uzamaması için kaynaklarını yazmadan onları kısaca zikredeceğim;
Zamanın yakınlaşması (zamanın bereketsiz ve çok çabuk geçmesi), çıplak yalın ayak ve çobanların yüksek bina yapımında yarışmaları, ticaretin çoğalıp yayılması, yalan şahitliğin çoğalması, faizle alış verişlerin çoğalması, erkeklerin kadınlara benzemeleri ve kadınların erkeklere benzemeleri, depremlerin çoğalması, rahim akrabalığı bağını koparma, sadece bilinen tanıdık olanlara selam verme, peygamberlik iddia eden yalancıların çoğalıp ortaya çıkmaları, müziğin ve müzik aletlerinin çoğalıp helal görülmesi, camilerin süslenip onlarla böbürlenmeleri, cariyenin efendisini doğurması, şirkin zuhur edip arap yarım adasında putlara tapılması, kötü komşuluk, cimriliğin çoğalması, salih ve hayırlı mü’minlerinn yok olmaları, sünnetlerin hafife alınıp terkedilmesi, yalanın çoğalıp haberleri naklederken doğru nakletmemek, ani ölümlerin çoğalması, belaların çoğalıp ölümün temenni edilmesi, gibi alametler kıyametin küçük alametleridir.
MEHDİ (ALEYHİSSELAM)
Allah-u Teâlâ bozulan bu ümmetin ıslahı ve kıyametin bir alameti olarak ahir zamanda, Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in torunu olan Hasan (radıyallahu anh)’ın soyundan nur yüzlü, takva ehli, efendimizin sünnetini canlandıracak salih bir zat gönderecektir. Adı Muhammed, babasının adı Abdullah olacaktır.
Müslümanlar ona Mescidi Haramda Kabe’nin yanında, Rükün ile Makam arasında bey’at edeceklerdir. Müslümanların liderliğini yedi sene yapacaktır. Allah-u Teâlâ dilerse sekize tamamlayacaktır. Sonra gökyüzünden İsa (aleyhisselam) inecek, onun arkasında namaz kılacak, Mehdi (aleyhisselam) emirliği ona bırakacaktır.
İmam Ahmed’in rivayet ettiği hadiste Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Mehdi, biz ehli beyttendir. Allah onu bir gecede ıslah edecektir.”
Alimlerimiz onun ıslahı konusunda şu açıklamayı yapar: “Allah onu bir gecede ıslah edecektir”sözü şu ihtimalleri taşır; Ya onu bir gecede halifeliğe, emir olmaya ve müslümanların başını çekip liderlik yapacak konuma getirir. Veya onu arındırıp güzel sıfatlarla süsleyip salih bir mü’min haline getirir. Yada etrafındaki müslümanların ve özellikle “ehlül hal vel akd” denen istişare heyeti olan âlimlerin, onu imam olarak görüp tabi olmaları ve böylece ümmetin onun imameti konusunda ittifak ederler.
Onun zamanında insanlar müslüman olsun kafir olsun bolluk içinde yaşayacak, zekat vermek isteyen müslümanlar zekatlarını verebilecekleri bir fakiri bulamayacaklardır. Müslümanların beytül malı hazinelerle dolacak, ihtiyaç sahibi olanlar gelip ihtiyaçlarını alsınlar diye seslenilince kimse gidip bir şey almayacaktır. İslam devletini kurması ve şeriatı tatbik etmesi sebebiyle her tarafta emniyet oluşacaktır.
Onun hakkında gelen hadislere bakıldığında, oturdukları yerde, İslami devletin gök yüzünden inmeyeceği, tıpkı Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ve sahabesinin mücadele vererek, fedakarlık yaparak, hicret ederek ve cihad ederek nasıl devlet kurdularsa, Mehdi (aleyhisselam) ve etrafındaki sadık müslümanlarda aynı yolu takip edip devlet kuracakları anlaşılmaktadır.
Çünkü bu dava samimi müslümanların davasıdır. Fedakar ve cefakar müslümanların davasıdır. Bu dava müslümanların temiz kanlarıyla sulanmadığı müddetçe yeşermeyecek ve semere vermeyecektir. Bu dava particilerin, karnı şişkin rahatlık ve lüksiyet içinde yaşayan, dünya karşılığında dinlerinden taviz veren kimselerin davası değildir. İmam Malik (rahimahullahın)’ın dediği gibi: “Bu ümmetin başı nasıl ıslah olduysa, bu ümmetin sonuda ancak böyle ıslah olacaktır.”
Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadisinde şöyle buyurur: “Horasan tarafından siyah sancaklıların geldiklerini görürseniz, karın üstünde sürünerekte olsa onlara gidip katılınız. Çünkü onların arasında Allah’ın halifesi Mehdi bulunmaktadır.” (İmam Ahmed. Hakim bu hadisin Buhari ve Müslimin şartlarına uygun olduğunu söylemiştir)
Mehdi (aleyhisselam)’ın içinde bulunduğu, Horasan tarafından gelecek olan siyah sancaklı mücahidleri haber veren epey hadis vardır. Bu hadisler Horasan bölgesinde cihad eden müslümanlara müjde vermektedir. Rabbim bizleri bu mübarek taifeden eylesin, Mehdi (aleyhisselam)’ın askerlerinden kılsın.
Mehdi (aleyhisselam)’ı işaret eden başka bir hadiste şöyle buyurulur: “Kıyamet kopana kadar hak üzere olup savaşan bir gurup olacaktır. Meryem oğlu İsa indiği zaman, emirleri; “gel bizlere namaz kıldır” dediğinde, “hayır, Allah-u Teâlânın bu ümmete ikramı olarak birinizi birinize emir kılmıştır.” (Müslim)
Yine bu konuda Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den şöyle rivayet edilir: “Abdullah bin Mesud (radıyallahu anh) derki: Bizler Peygamber Zişanın yanında otururken, Haşim oğullarından bazı gençler çıkageldi. Peygamber Zişan onları gördüğünde gözleri doldu ve yüzü değişti. Dediler ki: Ya Rasûlallah! Hala yüzünde hoş olmayan bir ifade görüyoruz. Dedi ki: Allahu teala biz ehli beyte, dünyaya karşı ahireti tercih etmiştir. Benden sonra ehli beytim bela, sıkıntı ve kovalamaca görecektir. Sonra doğu tarafından siyah sancaklı topluluk gelecektir. Hakkı talep edecekler fakat onlara verilmeyecektir. Bunun üzerine savaşacak, zafer kazanacak ve istekleri verilecektir. Fakat ehli beytimden bir adama onu takdim etmedikçe taleplerini almayacaklardır. Dünyayı zulüm ile doldurdukları gibi, oda adaletle dolduracaktır. Sizden buna yetişenler, karın üstünde sürünerek dahi olsa onlara gitsinler.” (İbni Mace, Ebu Nuaym ve İbnu ebi Şeybe)
Zayıf bir hadiste, Mehdi (aleyhisselam)’ın Kostantiniyye (İstanbul)’u fethedeceği geçer.
Mehdi (aleyhisselam) peygember değil, bizim gibi bir beşer ama hayırlı bir insandır. Kerametleri olacaktır. İslam dinini yayacak ve hakim kılacaktır. Görevini bitirdikten sonra vefat edecektir. Ama Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’inde buyurduğu gibi vefatından sonra hayatın bir hayır kalmayacaktır.
Mehdi (aleyhisselam)’ın gelişi ile ilgili olarak İmam Şevkani (rahmatullahi aleyhi) derki: “Mehdi (aleyhisselam)’ın gelişi ile ilgili olarak elli hadis vardır. Bu hadisler sahih, hasen ve zayıf olarak üç kısımdır. Ancak şüphe yoktur ki bu hadisler tevatür derecesine varmaktadırlar.”
Mehdi (aleyhisselam)’ın gelişi ile ilgili, Hafız Ubu Nuaym El’asfahani’nin iki kitabı vardır. Birinde kırk hadis toplamış, ikinci büyük kitabında gelişi ile ilgili olarak yüzelli altı hadis toplamıştır.
Gerek Mehdi (aleyhisselam)’ın gelişi, gerek İsa (aleyhisselam)’ın inişi ve gerekse Deccal’ın çıkışı, tevatür derecesine ulaşan hadislerle sabittir. Dinine ehemmiyet veren ve Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sözlerinin değerini anlayan bir müslüman bu gerçekleri inkar edemez. İnkar eden kimse bu ayetin muhatabı olma durumunda kalır:
“Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra kim peygembere karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız. O ne kötü bir yerdir.” (Nisa, 115)
MESİH DECCAL
Kıyametin büyük ve önemli alametlerinden biride Deccal’ın gelişidir. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Üç şey çıkarsa, daha önce iman etmemiş yada imandan sonra hayır kazanmamış kimsenin imanı fayda vermeyecektir: Güneşin batıdan çıkışı, Deccal ve Debbatül arz (Yer Hayvanı)” (Müslim)
Deccal’ın kelime manası, hakkı örten anlamına gelir. Deccal’ın önemli bir sıfatı hakkı gizleyip batıla davet etmesi sebebiyle ona Deccal denmiştir.
Deccal’ı tanımak bizim için önem arz eder. Deccal o kadar önemli bir mevzudur ki önemini Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in her namazın akabinde yaptığı duasından anlıyoruz.
Aişe validemiz (radıyallahu anhe) dedi ki: “Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) namazında şu duada bulunurdu: Allah’ım! Kabir azabından, Mesih Deccal’ın fitnesinden, ölü ve dirilerin fitnesinden sana sığınırım. Allah’ım günah işlemekten ve ödeyemeyeceğim borçtan sana sığınırım.” (Buhari ve Müslim)
Hatta Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) namazlarda ondan Allah’a sığınmamızı emretmiştir: “Sizden biri tahiyyata oturdumu teşehhüdte dört şeyden Allah’a sığınsın. Şöyle desin: Allah’ım cehennem azabından, kabir azabından, ölü ve dirilerin fitnesinden ve Mesih Deccal’ın fitnesinden sana sığınırım.” (Müslim)
Mesih Deccal’ın fitnesi bu kadar büyük olmasaydı bu emir gelirmiydi?! Her gelen peygamber ümmetini Deccal’ın fitnesinden sakındırmıştır.
Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Her gönderilen peygamber, ümmetini bir gözü kör olan o yalancıdan sakındırmıştır.” (Buhari)
Sıfatları: Şekli ile ilgili olarak gelen hadislerde, onun bir gözünün etle kaplı olacağı, diğer gözünün üzüm tanesi gibi pörtlek olacağı, koca cüsseli, kısa boylu, kıvırcık saçlı ve alnında “Kafir” yazısı olacağı nakledilir.
Deccal nerede?: Şu anda doğu tarafında bir adada yaşamaktadır: Şa'bî'nin, Fatıma Bintu Kays (radıyallahu anhâ)'dan nakline göre Fatıma şöyle anlatmıştır: "Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki "Temîmu'd-Dari Hıristiyan bir kimse idi. Gelip biat etti ve Müslüman oldu. O, benim Mesih Deccal'den anlattığıma uygun olan bir rivayette bulundu. Bana anlattığına göre, Temim, bir gemiye binip denize açılmıştır. Yanında Lahm ve Cüzam kabilelerinden otuz kişi vardı. (Hava şartları iyi olmadığı için) onlarla denizin dalgaları bir ay kadar oynadı. Sonunda güneşin battığı esnada denizde bir adaya yanaştılar. Geminin kayıklarına binerek adaya çıktılar. Derken karşılarına çok tüylü kıllı bir hayvan çıktı. Bunlar, tüylerinin çokluğundan hayvanın baş tarafı neresi, arka tarafı neresi anlayamadılar. (Şaşkın şaşkın):
"Sen necisin, neyin nesisin?" dediler. O cevap verdi:
"Ben cessâseyim!"
"Cessâse nedir?" denildi.
"Ey cemaat! Şu manastıra kadar gelin! İçinde bir adam var, o sizin haberinize müştaktır!" dedi. O, böylece bir adamdan söz edince, biz onun bir şeytan olmasından korktuk. Hemen koşarak manastıra girdik. İçeride bir adam vardı; yaratılış olarak gördüklerimizin en irisiydi ve elleri boynuna, dizlerinden topuklarına demirle sıkı şekilde bağlanmıştı.
"Vah sana! Kimsin sen?"
"Benim haberimi alabilmişsiniz. Şimdi siz kimsiniz, bana söyleyin!" dedi. Arkadaşlarım:
"Biz bir grup Arabız. Bir gemideydik, denizin coşkun bir anına rastladık. Dalgalar bizi bir ay oynatıp oyaladı. Sonra şu adaya yaklaştık, sandallara binip adaya çıktık. Tüylü ve çok kıllı bir hayvanla karşılaştık. Tüyünün çokluğundan başı ne taraf, arkası ne taraf anlayamadık. "Vah sana, nesin sen?" dedik.
"Ben cessâseyim!" dedi. Biz: "Cessâse de ne?" dedik.
"Manastırdaki şu adama gelin, o sizin haberinize pek müştaktır!" dedi. Biz de koşarak sana geldik. Biz onun bir şeytan olmadığından emin olmadığımız için korktuk" dedik. Adam:
"Bana Beysan hurmalığından haber verin!" dedi. Biz:
"Onun neyinden haber soruyorsun?" dedik.
"Ben onun ağacından soruyorum, meyve veriyor mu?" dedi.
"Evet!" dedik.
"Öyleyse meyve vermeme zamanı yakındır!" dedi.
"Bana Taberiya gölünden haber verin!" dedi.
"Onun nesinden haber istiyorsun?" dedik.
"Ben onun suyunu soruyorum, suyu varmı?" dedi.
"Evet!" dedik.
"Onun suyunun çekilmesi yakındır!" dedi.
"Bana Zuğer gözesinden haber verin!" dedi.
"Sen onun neyinden haber istiyorsun?" dedik.
"Gözede su var mıdır? Orada su var mıdır?" dedi.
"Evet, onun çok suyu vardır! Sahipleri onun suyu ile ziraat yapıyorlar!" dedik.
"Onun suyunun kuruması yakındır!" dedi.
"Ümmilerin peygamberlerinden bana haber verin. O ne yaptı?" dedi.
"O Mekke'den çıkıp Yesrib'e (Medine'ye) yerleşti" dedik.
"Araplar O'nunla savaştımı?" dedi. Biz:
"Evet!" dedik.
"Onlara karşı ne yaptı?" dedi. Biz de, (onu ezmek için) peşine düşen Araplara galebe çaldığını, Arapların kendisine itaat ettiklerini haber verdik. (O da bize):
"Bu, onların itaat etmeleri, kendileri için daha hayırlıdır. Ben şimdi size kendimi tanıtayım: Ben Mesih Deccal'im. Çıkış için bana izin verilme zamanı yakındır. O zaman çıkıp yeryüzünde dolaşacağım. Kırk gün içinde uğramadığım karye (köy) kalmayacak. Mekke ile Taybe (Medine) hariç. Bu iki şehir bana haramdır. Onlardan birine her ne vakit girmek istersem, elinde yalın kılıç bir melek beni karşılar, benim oraya girmeme mani olur. Onların her bir geçidinde bir melek vardır, onları korur!" dedi." Sonra Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) çubuğuyla minbere dürterek:
"Bu Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Ben bunu size anlattım değil mi?" buyurdular. Halk da: "Evet!" diye karşılık verdi. Bunun üzerine (aleyhissalâtu vesselâm):
"Temîmi'd-Dâri'nin rivayetinin benim size ondan (Mesih Deccal'dan) Mekke ve Medine'den anlattığıma muvafık düşmesi hoşuma gitti. Bilesiniz o Şam denizinde veya Yemen denizindedir. Hayır doğu tarafındadır. Evet o doğu tarafında zuhur edecektir. O doğu tarafından zuhur edecektir!" buyurdu ve eliyle doğu tarafına işaret etti." (Müslim, Ebu Davud, Tirmizî)
Çıkış zamanı: Çıkış vakti ile ilgili olarak Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:
“Amak ve Dabık’a (Şam diyarında iki bölge) Rumlar girmedikçe kıyamet kopmaz. Onlara o günün en hayırlı ordusu Medine’den çıkar. İki ordu savaşmak üzere saf bağlayınca Rumlar derler ki: “Bizimle savaşan o gurubu başbaşa bırakın ve siz karışmayın.”
Müslümanlar: “Hayır, vallahi kardeşlerimizi size bırakmayacağız” derler. Savaş başlar, Müslümanların üçte biri hezimete uğrar, Allah onların tevbelerini asla kabul etmez. Diğer üçte biri öldürülür. Onlar Allah katında yeryüzünün en hayırlı şehitleridirler. Geri kalan üçte biri fitneye düşmeden fetih gerçekleştirirler. Kostantiniyye’yi (İstanbul) fethederler. Kılıçlarını zeytinliklere asmış ganimetleri bölüşürken, Şeytan seslenir: Mesih Deccal ehlinizin arasına girmiştir. Geriye dönerler ve bu haberin batıl olduğunu görürler. Şam’a ulaştıklarında Deccal’ın çıktığını görürler. Savaş için hazırlığa girip namaz için safları düzenlerken Meryem oğlu İsa (sallallahu aleyhi ve sellem) iner. Onlara komutan olur. Allah düşmanı (Deccal), onu görünce tuzun suda eridiği gibi erimeye başlar. Onu bıraksa helak olana kadar erir. Ama Allah onu (İsa aleyhisselam) eliyle öldürür. Mızrağının ucunda kanını gösterir.” (Müslim)
Kalacağı süre: Deccal, Yahudi asıllı olup çıktıktan sonra memleket memleket gezecek ve insanlara kendisinin ilah olduğunu söyleyecek, ve insanların kendisine tabi olmalarını emredecektir. İran’ın Asfahan memleketinden 70.000 yahudi ona tabi olacaktır. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bildirdiğine göre yeryüzünde 40 gün kalacaktır. Onun bir günü bir yıl, bir günü bir ay, bir günü bir hafta ve diğer günleri bizim günlerimiz gibi olacaktır. Kısacası toplam kalacağı süre: Ondört buçuk aydır. Bu süre zarfında yeryüzünde fesad yayacaktır.
Bizim için tehlikesi nedir?: Nasıl ki şeytan ademoğlu için tehlike arz edip bir çok insanın şirke bulaşmasına sebep olduysa, Deccal’da insanlık için büyük tehlike arz eder.
Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği hadiste Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Allah’u Teâlâ cenneti yarattığı zaman Cebrail’e; “git cennete ve cennetliklere hazırladığım şeylere bak!” dedi. Gidip gördü, dönünce dedi ki: “İzzet ve yüceliğine and olsun, onu her duyan kişi muhakkak ona girmek isteyecektir.” Sonra Allah, cennete kişinin hoşuna gitmeyecek şeylerle kaplanmasını emretti. Cebrail’e git bir daha bak buyurdu. Görüp geri gelince dedi ki: “İzzetine ve yüceliğine yemin olsun ki kerih şeylerle kaplandığı için korkarım kimse ona girmeyecektir.”
Allah cehennemi yaratınca Cebrail’e dedi ki: “Git cehenneme ve cehennemliklere hazırladığım şeylere bak!” Gidip bakıp döndükten sonra dedi ki: “İzzetine ve yüceliğine yemin olsun ki onu kim duyarsa, ona girmeyecektir.” Sonra Allah, ateşe şehvetlerle kaplanmasını emretti. Sonra Cebrail’e git bak buyurdu. Gidip baktıktan sonra dedi ki: “İzzetine ve yüceliğine yemin olsun ki korkarım ondan kimse kurtulmayacaktır!” (Ebu Davud, Tirmizi)
İnsanoğluna şehvetler, kadınlar, çocuk, mal ve dünya lezzetleri süslü gösterilmiştir. Şeytan bu kapıdan girerek bir çok insanı saptırmıştır. Ancak ihaslı ve müttaki kullar müstesnadır.
İmam Ahmed’in rivayet ettiği hadiste şöyle geçer: “Şeytan ademoğlunun bütün yollarına oturur. İslam yolunda oturur ve derki: Sen babalarının ve atalarının dinini bırakıp Müslüman mı olacaksın?! Ona isyan eder ve Müslüman olur. Sonra hicret yolunda oturur ve der ki: Sen toprağını yerini göğünü terk edip hicret mi edeceksin?! Ona isyan eder ve hicret eder. Sonra cihad yolunda oturur ve derki: Cihada gidersen öldürülürsün, eşinle evlenirler, malını dağıtırlar ve çoluk çocuğun zayi olur! Ona isyan eder ve cihada gider.”
İşte Deccal’ın durumu da bu şekildedir. İnsanların maddi yönden eksik ve muhtaç yaşadıkları bir zamanda gelecektir.
Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “İnsanlar, dünyalık eksikliği yaşadıkları, dini yönden hafif oldukları ve aralarının kötü olduğu bir zamanda Deccal gelecektir." (Hakim)
İnsanların maddi yönden muhtaç oldukları açlık çektikleri ve aç köpeklerin kemiklere saldırdıkları gibi dünyaya saldırdıkları bir zamanda, insanların bu kritik durumlarını koz edinen Deccal, bir dağ ekmek ve bir dağ pişmiş etle gelecektir. Bir dağ dolusu altını olacaktır. Girdiği köyde yağmur sıkıntısı varsa gökyüzüne emredecek, yağmur yağdıracaktır. Yeryüzüne emredecek toprak mahsülünü verecektir.
Onu barındıran köyde bolluk, genişlik ve zenginlik yaşanırken barındırmayan köyde kıtlık, açlık ve sefalet baş gösterecek.
Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: "Deccal çıktığı vakit beraberinde su ve ateş vardır. Ancak halkın ateş olarak gördüğü tatlı sudur; halkın su olarak gördüğü ise yakıcı bir ateştir. Sizden kim o güne ererse, halkın ateş olarak gördüğüne düşmeyi kabul etsin. Çünkü o, tatlı soğuk sudur." (Buhârî, Müslim)
Ona iman etmeyeni ateşine atacaktır. Başka bir hadiste şöyle buyurur:
"Deccal, Medine geçitlerine girmesi kendisine haram kılınmış olarak çıkacak. Derken (Medine civarındaki) bazı ekimsiz yerlere kadar gelir. O gün insanların en hayırlısı olan -veya en hayırlılarından bir kimse onun karşısına çıkar ve: "Sen Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bize haber verdiği Deccal'sin!" der. Deccâl de (kendi adamlarına): “Ben şunu öldürüp sonra da diriltsem ne dersiniz? Bu işte bu şüpheye düşer misiniz?” der. Oradakiler: "Hayır!" derler. Deccal onu öldürür ve sonra diriltir. Dirilttiği zaman adam: "Allah'a yemin olsun. Senin hakkında hiçbir vakit bugünkünden daha basiretli olmamıştım!" der. Deccal onu tekrar öldüreyim mi diyerek öldürmek isteyecek, fakat musallat edilmeyecek." (Buharî, Müslim)
Deccal, insanlara imtihan vesilesi olacaktır. Ya beni Rab kabul eder ve benim safımda yer alırsınız böylece dünyanın hazinelerini üzerinize saçacağım yada bana karşı olur İsa (aleyhisselam) ve Müslümanlarla beraber olursunuz böylece bize düşman olursunuz. Bende size azap edeceğim diyerek yeryüzünde dolaşmaya başlar.
Tıpkı Amerika başkanı Bush’un dediği gibi; “Ya bizimle beraber olursunuz. Yada teröristlerle beraber olursunuz.” Münafıklar ve fasıklar nasıl da koşarak Amerika’dan yana oldularsa, Münafıklar ve fasıklarda koşarak Deccal’ın safına geçeceklerdir.
Sizce Deccal’in bu hasletlere sahip olması tehlike arzetmezmi? Bu gün münafıklar 100 dolar karşılığında mücahidi bombalattırıyorlar yada yakalattırıyorlar. Yada 100 dolar karşılığında Amerika’ya ve yandaşlarına polislik ve askerlik yapan bu hain grup o gün Deccal’ın askeri olmayacakmı? Suyun üzerindeki çer çöp haline gelmiş ve önce dünya sonra ahiret diyen bu Müslüman kitlesi o gün Deccal’a ve olağanüstü hallerine karşı ne kadar direnebilir?!.
Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Gecenin zifiri karanlığı gibi her tarafı kaplayan fitneler gelmeden önce salih amellerde acele ediniz. O gün adam mü’min olarak sabahlar kafir olarak akşamlar. Mü’min olarak akşamlar kafir olarak sabahlar ve dinini az bir dünyalık karşılığında satar.” (Müslim)
Deccal’dan korunma yolu: Nasıl ki şeytandan ve fitnelerinden ancak ihlaslı ve müttaki kullar sakınabiliyorsa ve Kuran’ı Kerim okunduğunda şeytan siniyorsa, Deccal’ın fitnesinden ancak ihlaslı ve müttaki kullar kurtulacaktır. Birde ek olarak peygamberimizin beyanına göre Kehf suresinin başını okursa (yani ilk on ayetini) onun fitnesinden emin olur.
MERYEM OĞLU İSA (ALEYHİSSELAM)’IN İNİŞİ
Kıyametin önemli alametlerinden biride İsa (aleyhisselam)’ın gökten inişidir. Zamanında Yahudi’ler onu öldürmek isteyince Allah-u Teâlâ onu göğe çekmişti. Allah-u Teâlâ şöyle buyurur:
“Ve Allah elçisi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük" demeleri yüzünden (Yahudileri lanetledik). Halbu ki onu ne öldürdüler, nede astılar; fakat öldürdükleri onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında hakkın da ihtilafa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler.
Bilakis Allah onu (İsa’yı) kendi nezdine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (Nisa, 157-158)
Meryem oğlu İsa (aleyhisselam) ne öldürüldü nede çarmıha gerildi. Allah-u Teâlâ onu göğe kaldırmış, kıyamete yakın zamanda inecek ve İslam için çarpışacaktır. Ehli kitap ona iman edecekler. Allah-u Teâlâ şöyle buyurur:
“Ehl-i Kitaptan her biri, ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o, onlara şahit olacaktır.” (Nisa, 159)
İsa (aleyhisselam)’ın sıfatı ile ilgili olarak Rasûlullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:
“Benim ile İsa arasında peygamber yoktur. Ve o inecektir. Onu gördüğünüzde tanıyınız. Kırmızılığa çalan beyaz teni vardır. Sarımsı iki örtü içinde inecektir. Başı ıslanmadığı halde damlar gibi görünecektir. İnsanlarla islam için savaşacak, haçı kıracak, domuzu öldürecek ve cizyeyi kaldıracaktır. Allah-u Teâlâ onun zamanında islam hariç bütün milletleri helak edecektir. Mesih Deccal’ıda helak edecektir. Yeryüzünde kırk sene kalacak sonra vefat edecektir. Cenaze namazını müslümanlar kılacaktır.” (Ebu Davud)
MELHAME-İ KÜBRA (BÜYÜK SAVAŞ)
Kıyamete yakın vakitte küfür ehliyle büyük savaş olacak ve Müslümanlar galip geleceklerdir.
Abdullah B. Büsr anlatıyor: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: ”Melhame-i Kübra ile Kostantıniyye’nin fethi arasında altı sene vardır. Yedinci de Mesih deccal çıkar.” (Ebu Davud)
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Rumlar A’mak Antakya) ve Mercidabık’a inmeden önce kıyamet kopmayacaktır. İşte busıralarda onların karşısına şahirde ki bir ordu dikilir ki, bunlar yeryüzünün en hayırlılarıdır. Her iki ordu harp etmek üzere yerlerini aldıklarında Rumlar: “Bizimle, kadınlarımızı ve çocuklarımızı esir alanlarla aramızdan çekilin ki biz onlarla çarpışalım” derler. Müslümanlar bunu kabul etmezler ve şöyle derler:
“Sizinle bu kardeşlerimizin arasından vallahi asla çekilmeyeceğiz.”
Bu sırada savaş başlamış olur. Müslümanların üçte biri harbetmeden mağlup olur. Allah onların tevbelerini asla kabul etmeyecektir. Bu arada Müslümanların üçte biride öldürülür. Bunlar Allah katında en yüce şehitlerdir. Askerlerin geri kalan üçte biri Rumlar’ı yener ve fetihlerine devam ederler, ayrıca bir fitneye de düşmezler. İşte Kostantiniyye’yi (İstanbul) bunlar fethedecektir.” (Müslim)
Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a, salât ve selam efendimiz Rasûlullah’a, ehli beytine, ashabına ve yolunu takip eden mü’minlere olsun.