383: Kâbe İnşaasının Terkinde Tevhid Davasında Tavize Delil Var Mıdır?
Esselamu aleykum Hocam, Allahu azimuşşan ilminizi arttırsın sizleri firdevs
cennetlerine mirasçı kılsın. Hocam sorum şudur; Allah Rasûlu (aleyhissalatu vesselam) neden Kabe'yi
yeniden İnşa etmedi (Bir hadiste Aişe (radıyallahu
anha) ile arasında bir diyalog
geçiyor) Günümüzde Tekfir ve Tağuti meseleleri halka aktarılmaması gerektiğini
söyleyen şahsiyetler bu hadise dayanarak delil getiriyorlar. Şimdiden Allah (subhanehu ve teâlâ) razı olsun.
Ve aleykumusselam ve rahmetullah. Hamd Allah’a mahsustur.
Amin. Cümlemizi muhterem kardeşim.
Sual ettiğin hadisi İmam el-Buhari (rahimehullah) Aişe (radıyallahu anha)’dan şöyle tahriç etmiştir:
سَأَلْتُ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم عَنِ الْجَدْرِ أَمِنَ الْبَيْتِ هُوَ قَالَ نَعَمْ قُلْتُ فَمَا لَهُمْ لَمْ يُدْخِلُوهُ فِي الْبَيْتِ قَالَ إِنَّ قَوْمَكِ قَصَّرَتْ بِهِمُ النَّفَقَةُ قُلْتُ فَمَا شَأْنُ بَابِهِ مُرْتَفِعًا قَالَ فَعَلَ ذَلِكِ قَوْمُكِ لِيُدْخِلُوا مَنْ شَاؤُوا وَيَمْنَعُوا مَنْ شَاؤُوا وَلَوْلاَ أَنَّ قَوْمَكِ حَدِيثٌ عَهْدُهُمْ بِالْجَاهِلِيَّةِ فَأَخَافُ أَنْ تُنْكِرَ قُلُوبُهُمْ أَنْ أُدْخِلَ الْجَدْرَ فِي الْبَيْتِ وَأَنْ أُلْصِقَ بَابَهُ بِالأَرْضِ
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)’e “bu duvar Beyt'ten midir?” diyerek duvarı (Hicr-i İsmail’i) sordum. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Evet, duvar Beyt’tendir” buyurdu. Ben yine: “(Kureyş) niçin duvarı Beyt’e katmadılar?” dedim. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kavminin masrafı yetmedi” buyurdu. Ben yine “Kabe’nin kapısı neden bu kadar yüksektir?” diye sordum. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kavmin, istediklerini Kabe’ye girdirmeleri ve istediklerini de girmekten men etmeleri için böyle yaptılar. Eğer kavmin Câhiliyetten yeni çıkmış olmasaydı (Hicr-i İsmail’in) duvarını Beyt’e katmak ve Beyt’in kapısını yer seviyesine indirmek isterdim. Fakat bunu kaldıramayacaklarından endişeliyim” buyurdu.
Ve İmam Muslim (ahimehullah) şu lafızla tahriç etmiştir:
عَنْ عَائِشَةَ زَوْجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ أَلَمْ تَرَىْ أَنَّ قَوْمَكِ حِينَ بَنَوُا الْكَعْبَةَ اقْتَصَرُوا عَنْ قَوَاعِدِ إِبْرَاهِيمَ . قَالَتْ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَفَلاَ تَرُدُّهَا عَلَى قَوَاعِدِ إِبْرَاهِيمَ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لَوْلاَ حِدْثَانُ قَوْمِكِ بِالْكُفْرِ لَفَعَلْتُ
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) (Aişe radıyallahu anha’ya) “Kavmin Kâbe’yi bina ettiklerinde İbrahim’in temelleri üzere bina etmediklerini (bir kısmını terk ettiklerini) bilmez misin?” buyurdu. Bunun üzerine Aişe (radıyallahu anha) “Ya Rasûlullah! Onu İbrahim’in temelleri üzerine çevirmeyecek misin?” dedi. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) “Eğer kavmin küfürden yeni kurtulmuş olmasaydı bunu yapardım” buyurdu.
Bu ve buna benzer hadislere dayandırarak sualinde zikrettiğin hükümleri ispat etmeye çalışmaları bahsettiğin taifenin menhecinde mevcut olan büyük fesada delildir. Bu taifenin istidlallerinde esasi dayanakları öncelikle istihsan ve akli maslahattır. Bunu, bu ve başka örneklerde çok açık görebiliyoruz. Günümüzde Hâkimiyet Tevhidini bozan ve buna terettüp eden tekfir ahkâmını gerektiren meselelerin izahını bu hadisle nasıl halktan men etmişler hafif ifadeyle şaşılacak bir şeydir.
Hâkimiyet Tevhidini öğrenmek, bilmek ve yaşamak her Müslüman’ın üzerine farzdır. Allah (subhanehu ve teâlâ) “Bil ki Allah’tan başka ilah (hak mabud) yoktur” buyuruyor. Ondan başka mabud edinilmiş olan her şeyin inkâr edilmesi de her Müslüman üzerine farzdır. Allah (subhanehu ve teâlâ) “Herkim tağutu inkâr eder ve Allah’a iman ederse kopmayan sapasağlam kulpa tutunmuş olur” buyuruyor. Elbette inkâr edebilmesi için tağutu ve özellikle muasır tağutları bilmesi lazımdır.
Bilinmesi her Müslüman’a farz olan ve imanın sıhhati için zorunlu olan bilgiyi nasıl bu hadisi delil göstererek ihmal edebilirler. Kâbe’nin inşası imanın aslından olan bir mevzu mudur? Bırak imanın aslından olmasını emredilmiş olan bir şey midir? Hiçbir nassta Kâbe’nin İbrahim (aleyhissalatu vesselam)’ın attığı temeller üzerinde yeniden inşa edilmesi emredilmemiştir. Bu hadisler de buna delil değildir. Evet! Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in yapmak istemesi veya zikrettiği sebep olmamış olsaydı yapmış olacağı söz konusu fiilin müstehap oluşuna delil olur. Çünkü sahih kavle göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in mücerret fiili istihbaba delalet eder. Ama yapmak istemesini vacip veya imanın rüknü olmasına nasıl delil yaptılar?
Tevhid ve tağutun inkârı ile alakalı meseleler müstehap cinsinden ameller mi ki bu hadislere kıyasladılar? Ama heva insana hâkim olunca iddiasına hizmet edecek olan her şey delil olur.
Evet! Hadiste henüz İslam’a yeni girmiş birilerin dinlerinde fitneye düşmemeleri için şari’nin ihmal ettiğini ihmal etmeye cevaz vardır denilebilir. Yani, elbette Kâbe’yi İbrahim (aleyhissalatu vesselam)’ın attığı temeller üzerinde inşa etmekte bir fayda vardır. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bunu yapmak istemesi şüphesiz Allah (subhanehu ve teâlâ)’nın bu yönde muradına delalet ediyor. Dolayısıyla Kâbe’nin İbrahimi temeller üzerinde yeniden inşa edilmesi elbette sahih bir maslahattır. Lakin bu maslahat daha büyük bir maslahat karşısında ihmal edilmesi mümkündür. Bunun için şari hükmünü beyan etmemiştir. Ve bunun için Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Kâbe’nin inşasıyla hâsıl olacak maslahatı o zaman daha büyük ve daha önemli olan maslahatın tahakkuk etmesi için, yani henüz dine yeni girmiş olan Kureyş’in fitneye düşmemesi için terk etmiştir.
O zaman diyorum çünkü daha sonra bu şüphe kalktığı için Kâbe İbrahimi temeller üzerinde yeniden inşa edilmiştir. Yezid döneminde Mekke’nin muhasarası esnasında yanan Kâbe’yi Abdullah bin Zubeyr (radıyallahu anhu) yeniden İbrahimi temeller üzerinde inşa etmiştir ve “Benim bugün (Kâbe’yi yeniden inşa etmeye gücüm var ve insanların (tepkisinden) de endişelenmiyorum” demiştir.
Pekâlâ, tevhidin ve tağutu inkârın hükmünü şari beyan etmemiş midir? Hangi maslahat tevhid ve tağutu inkâr etmekten daha önemlidir. Davanın maslahatı mı? Pekâlâ, o zaman “sizin davanız nedir?” sormak lazım geliyor. “İnsanları dine davet maslahatı” derlerse, o zaman o insanların din sahibi olabilmeleri için şart olan güncel tevhid meselelerini anlatmamak, tevhidini bozacak güncel nakızları anlatmamak nasıl bir maslahattır? Bilakis bu fesadın en büyüğüdür! İnsanlar dinlerinde fitneye düşmesin diye onları asıl büyük fitneye düşürmekten başka bir şey değildir. Bunların hali aynı kadın fitnesine düşmemek için cihadı terk ederek asıl büyük fitneye düşenlerin misali gibidir. Onlar için Allah (subhanehu ve teâlâ) şöyle buyuruyor:
وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ ائْذَنْ لِي وَلَا تَفْتِنِّي أَلَا فِي الْفِتْنَةِ سَقَطُوا
“Onlardan öylesi de var ki “Bana izin ver, beni fitneye düşürme” der. Bilesiniz ki onlar zaten tam fitnenin içine düşmüşlerdir.” (et-Tevbe, 49)
Ayeti kerimede mevzubahis olan münafık, kadınlara düşkünlüğünü sebep göstererek Tebuk gazvesinden geri kalmak için izin istemişti. Rum ehlinin sarışın kadınlarını görünce kendisine sahip çıkamayıp haram işlemekten korktuğunu söyledi. İçine düşmekten korktuğu fitne buydu. Ama cihad emrini ihmal etmek daha büyük bir haram, daha büyük bir fesattır. Bunun için Allah (subhanehu ve teâlâ) cihadı terk ederek zaten asıl büyük fitnenin tam içine düştüler buyurdu.
Bahsettiğin zevatta bunun misali insanları sözde fitneye düşürmemek için asıl büyük fitnenin tam içerisine atmaktadırlar. Zamanımızda bil husus Hâkimiyet Tevhid’ini insanlara izah etmeyerek ve onu bozanların üzerinde şeran zorunlu olmuş olan tekfir ahkâmını işletmeyenler hem kendileri en büyük fitneye düşmüşlerdir ve hem de davet ettiklerini en büyük fitneye atmışlardır.
Allah (subhanehu ve teâlâ) istikamet üzere sebat versin, fitneye düşmekle imtihan etmesin. Amin.