Miraç Kandili
بسم الله الرحمن الرحيم، الحمد لله رب العالمين، والصلاة والسلام على رسولنا محمد وعلى آله وصحبه أجمعين
Receb ayının 27. gecesi olan “Miraç kandili”ni tazim edip kutlamak/ihya etmek; bu geceye özel olarak ibadet kastıyla, sevap elde etmek için yapılan herbir iş (örneğin; namaz kılmak, zikretmek, Kur’ân okumak, tevbe-istiğfar etmek, bu geceye has toplanıp dini bir konuda sohbet/ders yapmak, mevlütler, kasideler okumak, konferanslar, seminerler, programlar düzenlemek, ziyaretleşmek, sözlü veya yazılı tebrik gibi) Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in meşru kılmadığı ve ashabı’nın (radiyallahu anhum) yapmadıkları onlardan sonra ortaya çıkmış bir bid’attır.
İsra ve Miraç gecesi Rasûlullah (sallallahu aleyh ve sellem)’in doğruluğunu, Allah katındaki konumunun büyüklüğünü, Allah Teâlâ’nın kudretinin azametini ve O’nun bütün mahlûkların -ki mahlûkâtın en son noktası arştır, bundan sonra hiçbir mahlûk yoktur, boşluk bile yoktur- üstünde olduğunu gösteren ayetlerden biridir. Bu gecede Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) Mescid-i Aksâ’ya götürülmüş, orada Nebilere (aleyhimusselam) namaz kıldırmış, oradan semaya çıkartılmış, O’nun için yedi kat semanın kapıları açılmış, her semada bir peygamber ile karşılaşmış, yedinci katı da geçerek Allah (azze ve celle)’ye doğru O’nun dilediği yere kadar yükseltilmiş ve Allah Teâlâ O’nunla konuşmuş, bu şekilde arada hiçbir vasıta olmaksızın O’na beş vakit namazı farz kılmıştır.
Ancak bu hadisenin tam olarak ne zaman gerçekleştiği, Receb ayında mı yoksa başka bir ayda mı olduğu konusunda sahih bir rivayet gelmemiştir. (Bkz: Zâdu’l-Meâd, İbnu’l-Kayyim, 1/57) Bu sebeple ilim ehli bu olayın hangi senede ve hangi ayda vuku bulduğunda ihtilaf etmiş, birçok görüş ileri sürülmüştür. (Bkz: Fethu’l-Bârî, İbn Hacer, 8/201 ve 280. sayfalar, Tefsîru’l-Kurtubî, 10/210, el-Bidâye ve’n-Nihâye, İbn Kesîr, 3/107)
İbn Dihye el-Kelbî (rahimehullah, vefatı: hicrî 633) şöyle demiştir: “Bazı kıssacılar İsra’nın Receb ayında olduğunu söylemişlerdir. Bu, cerh ve ta’dîl ehli (ravilerin güvenilirliğini tespit edenler) yanında yalanın ta kendisidir. İmam Ebu İshâk el-Harbî şöyle demiştir: “Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Rabîu’l-Evvel ayının 27. gecesinde (Mescid-i Aksâ’ya) götürülmüştür.” (Edâu Mâ Veceb min Beyâni Vad’il-Vaddâîne fî Receb, sy: 53)
İbn Receb el-Hanbelî (rahimehullah) şunları kaydetmiştir: “Receb ayında büyük hadiselerin olduğu rivayet edilmiştir. Ancak bunlardan hiçbir şey sahih değildir… Sahih olmayan bir isnadla Kâsım b. Muhammed’den İsra olayının Receb’in 27’sinde olduğu rivayet edilmiştir. İbrahim el-Harbî ve başkaları bunu kabul etmemişlerdir. Kays b. Ubâd’tan ise Receb’in 10. gününde olduğunu söylediği rivayet edilmiştir.” (Letâifu’l-Meârif, sy:233)
Dolayısıyla Receb ayının 27. gecesinde gerçekleştiği bilgisi sabit değildir. Sabit olmayan herbir şey batıldır ve batıl üzerine bina edilen şey de batıldır.
Bu hadisenin vaktinin belli olduğu farz edilse bile -ki topluma göre bu gece bellidir, Receb ayının yirmi yedinci gecesidir- az evvel de belirttiğimiz gibi yine de bu geceyi tazim edip kutlamak, bu geceye özel bir ibadette bulunmak bid’at olan bir davranıştır. Şayet bu gerçekten güzel, dinde meşru olsaydı, dünya ve ahirette insanlar için hayır olan herbir şeyi, Allah’ın sevip razı olduğu farz/vacib-müstehab bütün ibadet çeşitlerini gösterip şer olan her şeyden de sakındırmış olan Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) muhakkak bunu da ümmetine bildirir ve O’ndan öğrendikleri her bir ibadeti bize aktarmış ve hayırlı işler yapmada en önde/en hırslı olan sahabe (radiyallahu anhum) bunu da bize aktarır ve bu geceyi kutlarlardı.
Ve’l-hamdu lillâhi Rabbi’l-âlemîn.