Kuşkusuz Allah İman Edenlerin Savunucusudur
Allah’a hamdolsun, onun Rasûlü olan Muhammed Mustafa’ya salât ve selâm olsun. Bundan sonra;
Buradan hareketle şunu belirtebiliriz ki, kuşkusuz Allah (azze ve celle) cihadı ve mücahidleri savunmayı, oturanların, cihaddan geri kalanların, ağırlaştıranların, engelleyenlerin, bu ibadeti yerine getirmemek için türlü deliller getirenlerin tutundukları dayanaklarını reddetmeyi bizzat kendisi üstlenmiştir. Allahu’ Teâlâ bu eylemi yerine getirenleri yerenlere, onları, savaşlarını, sabırlarını ve hatta harcamalarını hor görenlere karşı mücahidlerin savunucudur. Bu, cihad ibadetinin şiddetli ve amansız bir savaş olduğunu ve bunun yalnızca savaş sahasında kâfir düşmanlara karşı silahla olan bir savaş türü değil aynı zamanda cihad yolunda şüpheler yayanların, onu engellemek ve men etmek için engeller diken, ondan kurtulmak ve rahatlamak için en basit kuruntulara bile sarılanların yaydığı şüphelere karşı da bir savaştır. Diğer yönden, bu ibadetin alçaltılmasına veya durumunun hafife alınıp şeriattaki konumunun düşürülmesine ve anlamının genişletilmesine neden olacak olan bu şüphelerin tehlikesini kavramamız gerekmektedir. Bu şüpheler giderilmediğinde, cihad ile korunan dinin temellerinin yıkılmasına, insanlar arasında çıkarılan en hayırlı ümmetin zillete düşmesine neden olacaktır ve böylece insanlar kaçmak ve iplerinden kurtulmak istedikleri kör fitneye düşeceklerdir.
Allah’u Teâlâ şöyle buyurur: “Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, âlemlere karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.”[1] Yine şöyle buyurur: “Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır.”[2]
İmam İbn Nahhas (rahimehullah) şöyle der: “İmam Ebu Abdullah El-Halimi Şuabu’l-İman adlı kitabında şunları söyler: “Allah (subhanehu ve teâlâ) şunu açıklamıştır ki, eğer Allah’ın müşrikleri müminlerle def etmesi ve müminleri onların İslam topraklarından uzaklaştırmaları, onların güçlerini kırmaları ve birliklerini dağıtmaları olmasaydı, yeryüzünde şirk galip gelir ve din kalkardı. Bununla, dinin bekasının ve ehlinin ibadet edebilmesinin nedeninin cihad olduğu sabit olmaktadır. Bu konumda olan bir ibadet, imanın temellerinden birisi olmaya layıktır ve müminler bu ibadete son derece düşkün ve hırslı olmalıdırlar.”[3]
Allah (subhanehu ve teâlâ) şöyle buyurur: “Eğer savaşa kuşanıp-çıkmazsanız, O sizi pek acı bir azapla azaplandıracak ve yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O'na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Allah, her şeye güç yetirendir.”[4]
Bu gerekçeler Kuran’ın indiği dönemde gerçekleşen olaylarla sınırlı kalmayıp bunların türevleri ve benzerleri devam edeceğinden, bu şerrin yayılıp asırların geçmesi ve savaşların devam etmesiyle insanların yeni türlerini icat edecek olmalarından ötürü, Kuran kesin retleri ve tavizsiz hüccetleriyle gelmiştir. Böylece işin ardı kesilmiş, kökü kurutulmuş, bu fikirlere, bunları yayanlara, süslü gösterenlere ve bunlara bağlananlara karşı rezil edici ve hiç durmayan bir savaş açılmıştır. Böylece delil getiren bir kimsenin, oturanın emelleri ve cihaddan geri kalan için bir dayanağı kalmamış olacaktır. Nefis, kerih gördüğü, yapması zor gelen ve isteklerine ters düşen görevleri kendisinden uzaklaştırmak için her vesileye sarılıp bunlardan uzaklaşabilmek için en küçük mazeretleri inceleyecek ve bu sorumlulukların altına girmemek için türlü hileler deneyecektir. Cihad ancak imtihan ve sabır, ayrışma ve elenme yeridir. Allah (azze ve celle)’nin şu buyruğunda olduğu gibi: “Andolsun, biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız).”[5]
İmam İbn Cerir (rahimehullah) bu ayetle ilgili olarak şunları söyler: “Allah’u Teâlâ Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ashabından olan iman ehline şöyle diyor: “Ey müminler sizi ölümle ve Allah düşmanlarına karşı cihadla sınayacağız. “Sizden mücahid olanlarla…” Böylece benim hizbim ve dostlarım, sizden Allah yolunda cihad ehli olanları ve Allah düşmanlarına karşı savaşta sabır ehli olanları bilsinler de bunlar da onlar için açığa çıksın. Bu, sizden dininde basiret sahibi olanlarla dininde şüphe ve şaşkınlık içerisinde olanlar, iman ehli ile nifak ehlinin kim olduğu bilinsin diyedir. Sizin haberlerinizi de sınayacağız ve böylece sizden sadık olanlarla yalancı olanları bileceğiz.”
Allah’u Teâlâ şöyle buyurur: “Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?”[6] Bunların dışında bu anlamda birçok ayeti kerimeler bulunmaktadır. Allah’u Teâlâ’dan kusurlarımızı örtmesini ve afiyeti diliyoruz. Muvaffak olan, Allah’ın tevfik verdiğidir: “Benim başarım ancak Allah iledir; O'na tevekkül ettim ve O'na içten yönelip-dönerim.”[7]
Rabbim bizleri kendi yolunda gerisin geriye dönmeden, ecrini Allah (azze ve celle)’den umarak Cihad ibadetini eda eden kullarından kılsın.
Allah’a hamd ve Rasûlü Muhammed’e salât ve selam olsun. Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd etmektir.
Mütercim: Muhammed Atta